Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Alfa Adam Tembellik Etmez (Bölüm 1)

Katılım
16 Kasım 2018
Mesajlar
44
Tepkime puanı
79
Yaş
23
Şehir
Ankara
Merhaba dostlar, işte yine buradayım.
Son birkaç gündür, daha doğrusu neredeyse son bir haftadır çeşitli yazılar yazmaya uğraşıyorum ve bu sayede fark ettim bu iş cidden emek isteyen bir iş. Okunmaya değer, kaliteli bir yazı ortaya çıkarabilmek için sağlam kaynaklardan sağlam araştırmalar yapmak gerekiyor. Bu da insanın zamanını tıpkı bir elektrikli süpürge misali vakumluyor. Ama buna değer mi, tabi ki değer. Başkalarına bir şeyler katma çabasıyla kendine de bir şeyler katmış oluyorsun. Bu işlerin içine kendim de balıklama atlayınca daha iyi farkına vardım bunların. Ve gerek blogdaki yazılar, gerekse forumda sizlerin yazdığı yazılar gözümde daha da değerlendi böylece. Bu yüzden hepinizi takdir etmek ve hepinize teşekkür etmek istiyorum. İyi ki varsınız ulan.

Bugün şu erteleme olayı üzerinde durmak istiyorum biraz. Yazıyı yazmaya başlarken bir başlıkta anlatır bitiririm diyordum ama sonra bir baktım yazdıkça devamı geliyor, dedim bu böyle olmayacak ben bunu bölümlere ayırayım. Böylece daha düzenli, okuması kolay ve sıkmayan bir yazı olur diye düşündüm. E hadi başlayalım o halde.

Burada hepimiz bir şekilde kendimizi geliştirmek istiyoruz. Kimimiz bir centilmen, kimimiz bir erkek adam, kimimiz bir alfa olmak istiyor. Hoş hepsi de aynı kapıya çıkıyor ama neyse, herkes kendine istediğini desin burası önemli değil. Önemli olan şey olmak istediğin insanda olup da şu an sende olmayan özellikler arasında tembel olmamak varsa eğer, iyi ki bu başlığa tıkladın, umarım sana yardımcı olabilirim.

Gördüğüm kadarıyla birçok insanın ciddi bir derdi bu, sürekli ertelemek, bir şeyleri zamanında yetiştirememek, bunun için pişmanlık duymak ama yine de ertelemeye devam etmek...

Bugün bu derdin taşaklarına tekmeyi basacağız dostlarım.

Önce bir düşünelim bakalım, neden erteliyoruz bir şeyleri, neden tembel hayvan gibi uyuşukluğumuz tutuyor bazen? Nedenini bilmezsek sorunu çözemeyiz sonuçta değil mi?

Albert Einstein abimiz diyor ki, "Bir şeyi basitçe ifade edemiyorsan yeterince anlamamışsın demektir."

O halde basitçe anlatmak gerekirse, hepimizin beyninde farklı şekilde düşünen iki kısım var, karışıklığa hep bunlar sebep oluyor. İçeride didişip duruyorlar böyle. Biri "ilkel beyin" diyebileceğimiz, en eski ve en baskın bölümlerden biri, beyinde "haz merkezi" denen kısım da burada. Genelde tehlikeli durumlardan otomatik olarak kaçmamızı ve hazza yönelmemizi sağlayan bu bölüm bilinç dışı bir şekilde işliyor. Hani dışarıda bir kızla konuşacağın zaman bir ses duyarsın ya içinden, "Dur yapma, rezil olacaksın şimdi tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey" diye. O sesin sahibi bu ilkel beyin işte. Forumdaki arkadaşlarımız açtıkları konularda açılış yapma korkusu ve ilkel beyin arasındaki bağlantıyı çok güzel ve detaylı bir şekilde açıklamışlar zaten, ama şimdi konumuz başka bizim :)

Diğer bölüm ise "entelektüel beyin" diyebileceğimiz, mantıklı kararlar almamızı sağlayan kısım. Bu kısım daha sonradan evrimleşmiş tabi, yani artık uyurken vahşi bir hayvanın gelip bizi avlayacağından korkmamıza gerek kalmayan zamanlardan itibaren. Sonradan geliştiği için haliyle ilkel beyin kadar baskın değil. Öğrendiğimiz şeyleri, edindiğimiz bilgileri değerlendiren, ölçüp biçen ve bir karara varmamızı sağlayan bölüm işte burası. İlkel beyin gibi otomatik işlemiyor, yani burayı çalıştırmak için biraz efor sarf etmek gerekiyor. Bu yüzden de bazı insanlar bu kısmı zorunda kalmadıkça kullanmak istemiyor. Tembellik dediğimiz olay işte buna verdiğimiz isim. Entelektüel beyni kullanmaktan kaçınıp ilkel beyinle takılmak. Neden? E çünkü böylesi daha konforlu.

Şimdi Sean McCrea diye bir abimiz var, bu adam psikoloji üzerine akademik kariyer yapıyor. 2008 yılında onun önderliğindeki bir ekibin yayınladığı bir yazı var. Başlığı "Algısal Seviye ve Erteleme". Bu yazıda üniversite öğrencileri üzerinde yapılmış çeşitli psikolojik deneylere dair detaylı açıklamalar var. Bir deney raporu yani. Bu yazının en başında deneyin üzerine kurulu olduğu ana fikri özetleyen bir paragraflık kısmı elimden geldiğince çevirmeye çalıştım:

"Algısal seviye teorisine göre; zaman bakımından uzakta olan etkinlikler, yakın olanlara göre daha soyut bir biçimde algılanmaktadır. Bu zamansal uzaklık ve soyutluk seviyesi arasındaki ilişkinin çift taraflı olduğu savunulabilir, yani bir bir etkinliğin sunumundaki soyutluk-somutluk seviyesi de o aktivitenin gerçekleştirilme süresi üzerinde gayet etkili olabilir. Yapılan çalışmalarda, katılımcılardan bir ankete e-posta yoluyla 3 hafta içerisinde cevap vermeleri istenmiştir. Söz konusu anket, karşı tarafta soyut veya somut algıyı uyaracak şekilde dizayn edilmiştir. Algısal seviye üzerinde çeşitli manipülasyonların kullanılması ile çalışmalar algısal seviye teorisinin tahminlerini desteklemiştir. Katılımcılar, kendilerine yöneltilen anket daha somut bir algıyı uyardığı zaman ertelemeye daha az eğimliler idi. Dahası, bu etki verilen görevin ilgi çekiciliğine, önemine veya algılanan zorluğuna bağlı olarak değişmemiştir."

Evet, raporda yazılan özet bu şekilde. Yapılan 3 ayrı deney var, üçü de birbirine benzer şekilde, çünkü konsept aynı. Birinci deney kısaca şöyle, Konstanz Üniversitesi diye bir yerden 34 tane öğrenciyi topluyorlar. Bu öğrenciler deneye katılmaları karşılığında 2.50 Euro veya yarım saatlik araştırma katılımı kredisi alıyorlar ve iki farklı algısal seviye uygulanacak gruptan birine rastgele atanıyorlar. Yapılan ankette ise "bir günlük yazmak", "bir banka hesabı açmak" gibi 10 adet aktivite bulunuyor. Somut algı grubundaki katılımcılardan, her bir aktivitenin altına o aktiviteleri nasıl yapacaklarını anlatan iki cümle yazmaları isteniyor. Soyut algı grubundaki katılımcılardan da, her bir aktivitenin altına o aktivitenin onlar için nasıl karakteristik özellikler ifade ettiği, yani o aktiviteleri niçin yapmaları gerektiğini anlatan iki cümle yazmaları isteniyor. Sonra her iki gruptaki katılımcılardan da bu görevi e-posta yoluyla yerine getirmenin onlar için ne kadar önemli, zor, keyifli, ve pratik olduğuyla ilgili değerlendirmeler yapmaları isteniyor. Cevaplar 1'den 7'ye kadar olan bir ölçekte veriliyor.
[1(hiç de bile), 7(gerçekten çok)]

Gelelim deneyin sonuçlarına. Katılımcılara yollanan anket e-postalarının onlara ulaşma anından itibaren onların cevap yazdıkları e-postanın araştırma ekibine ulaşmasına kadar geçen süreler saat bazında alınarak cevaplama süreleri belirleniyor ve iki grup için de bu cevaplama sürelerinin ortalamaları alınıyor. Somut algı grubu için ortalama cevaplama süresi yaklaşık 176 saat, soyut algı grubu için ortalama cevaplama süresi ise yaklaşık 504 saat olarak hesaplanıyor. Arada ciddi bir fark var.

Evet, buraya kadar yazdığım şeyler genel olarak deney raporundan çevirdiklerimdi. Raporu daha detaylı incelemek isteyenler ve yapılan diğer iki deneye de göz atmak isteyenler için raporu pdf formatında indirebileceğiniz bir link bırakıyorum.

Şimdi bu deneyden basitçe şunu anlıyoruz, insanlar bir aktiviteyi nasıl yapacaklarına odaklandıkları zaman, niçin yapacaklarına odaklandıkları zamana göre daha az erteleme eğiliminde oluyorlar. E artık önümüze gümüş tepside gelmiş olan bu bilgiyi elde ettiğimize göre kendi yararımız için kullanmaktan başka yapacak bir şeyimiz kalmadı. Bir şey yapmamız gerektiği zaman, önce onu nasıl yapacağımıza odaklanıyoruz ki beynimizi o işin ertelenmemesi gereken bir iş olduğuna ikna edelim.

Belki de kendimizi hayatımızın zor olduğu yönünde kandıranlar yine bizizdir ve hayatımızı kolaylaştırmak için yapmamız gerekenler düşünce şeklimizde bunun gibi basit değişikliklere gitmekten ibarettir, ne dersiniz? En azından denemeye değer.

Bu ilk bölümde yazdıklarım umarım size bir nebze de olsa yardımcı olur ve hepimiz hedeflediğimiz gelişim için o tembel kıçlarımızı oturduğumuz yerden kaldırmamız gerektiğinin farkına varırız...

Tamam bundan sonra daha az dublajlı Amerikan filmi izlemeye karar verdim. İnsanın konuşma şeklini değiştiriyor uzak durmak lazım.

Sonraki yazımda erteleme alışkanlığını çözmeye yönelik daha spesifik öneriler vermeye çalışacağım. O zamana kadar kendinize çok iyi bakın dostlarım.
 
Cok basarili bir yazi olmus. Makale tadinda sohbet yazisi gibi :) boyle devam et
 
Çok güzel bir yazı olmuş şuan bile faydasını gördüm
 
Merhaba dostlar, işte yine buradayım.
Son birkaç gündür, daha doğrusu neredeyse son bir haftadır çeşitli yazılar yazmaya uğraşıyorum ve bu sayede fark ettim bu iş cidden emek isteyen bir iş. Okunmaya değer, kaliteli bir yazı ortaya çıkarabilmek için sağlam kaynaklardan sağlam araştırmalar yapmak gerekiyor. Bu da insanın zamanını tıpkı bir elektrikli süpürge misali vakumluyor. Ama buna değer mi, tabi ki değer. Başkalarına bir şeyler katma çabasıyla kendine de bir şeyler katmış oluyorsun. Bu işlerin içine kendim de balıklama atlayınca daha iyi farkına vardım bunların. Ve gerek blogdaki yazılar, gerekse forumda sizlerin yazdığı yazılar gözümde daha da değerlendi böylece. Bu yüzden hepinizi takdir etmek ve hepinize teşekkür etmek istiyorum. İyi ki varsınız ulan.

Bugün şu erteleme olayı üzerinde durmak istiyorum biraz. Yazıyı yazmaya başlarken bir başlıkta anlatır bitiririm diyordum ama sonra bir baktım yazdıkça devamı geliyor, dedim bu böyle olmayacak ben bunu bölümlere ayırayım. Böylece daha düzenli, okuması kolay ve sıkmayan bir yazı olur diye düşündüm. E hadi başlayalım o halde.

Burada hepimiz bir şekilde kendimizi geliştirmek istiyoruz. Kimimiz bir centilmen, kimimiz bir erkek adam, kimimiz bir alfa olmak istiyor. Hoş hepsi de aynı kapıya çıkıyor ama neyse, herkes kendine istediğini desin burası önemli değil. Önemli olan şey olmak istediğin insanda olup da şu an sende olmayan özellikler arasında tembel olmamak varsa eğer, iyi ki bu başlığa tıkladın, umarım sana yardımcı olabilirim.

Gördüğüm kadarıyla birçok insanın ciddi bir derdi bu, sürekli ertelemek, bir şeyleri zamanında yetiştirememek, bunun için pişmanlık duymak ama yine de ertelemeye devam etmek...

Bugün bu derdin taşaklarına tekmeyi basacağız dostlarım.

Önce bir düşünelim bakalım, neden erteliyoruz bir şeyleri, neden tembel hayvan gibi uyuşukluğumuz tutuyor bazen? Nedenini bilmezsek sorunu çözemeyiz sonuçta değil mi?

Albert Einstein abimiz diyor ki, "Bir şeyi basitçe ifade edemiyorsan yeterince anlamamışsın demektir."

O halde basitçe anlatmak gerekirse, hepimizin beyninde farklı şekilde düşünen iki kısım var, karışıklığa hep bunlar sebep oluyor. İçeride didişip duruyorlar böyle. Biri "ilkel beyin" diyebileceğimiz, en eski ve en baskın bölümlerden biri, beyinde "haz merkezi" denen kısım da burada. Genelde tehlikeli durumlardan otomatik olarak kaçmamızı ve hazza yönelmemizi sağlayan bu bölüm bilinç dışı bir şekilde işliyor. Hani dışarıda bir kızla konuşacağın zaman bir ses duyarsın ya içinden, "Dur yapma, rezil olacaksın şimdi tadımız kaçmasın Ali Rıza Bey" diye. O sesin sahibi bu ilkel beyin işte. Forumdaki arkadaşlarımız açtıkları konularda açılış yapma korkusu ve ilkel beyin arasındaki bağlantıyı çok güzel ve detaylı bir şekilde açıklamışlar zaten, ama şimdi konumuz başka bizim :)

Diğer bölüm ise "entelektüel beyin" diyebileceğimiz, mantıklı kararlar almamızı sağlayan kısım. Bu kısım daha sonradan evrimleşmiş tabi, yani artık uyurken vahşi bir hayvanın gelip bizi avlayacağından korkmamıza gerek kalmayan zamanlardan itibaren. Sonradan geliştiği için haliyle ilkel beyin kadar baskın değil. Öğrendiğimiz şeyleri, edindiğimiz bilgileri değerlendiren, ölçüp biçen ve bir karara varmamızı sağlayan bölüm işte burası. İlkel beyin gibi otomatik işlemiyor, yani burayı çalıştırmak için biraz efor sarf etmek gerekiyor. Bu yüzden de bazı insanlar bu kısmı zorunda kalmadıkça kullanmak istemiyor. Tembellik dediğimiz olay işte buna verdiğimiz isim. Entelektüel beyni kullanmaktan kaçınıp ilkel beyinle takılmak. Neden? E çünkü böylesi daha konforlu.

Şimdi Sean McCrea diye bir abimiz var, bu adam psikoloji üzerine akademik kariyer yapıyor. 2008 yılında onun önderliğindeki bir ekibin yayınladığı bir yazı var. Başlığı "Algısal Seviye ve Erteleme". Bu yazıda üniversite öğrencileri üzerinde yapılmış çeşitli psikolojik deneylere dair detaylı açıklamalar var. Bir deney raporu yani. Bu yazının en başında deneyin üzerine kurulu olduğu ana fikri özetleyen bir paragraflık kısmı elimden geldiğince çevirmeye çalıştım:

"Algısal seviye teorisine göre; zaman bakımından uzakta olan etkinlikler, yakın olanlara göre daha soyut bir biçimde algılanmaktadır. Bu zamansal uzaklık ve soyutluk seviyesi arasındaki ilişkinin çift taraflı olduğu savunulabilir, yani bir bir etkinliğin sunumundaki soyutluk-somutluk seviyesi de o aktivitenin gerçekleştirilme süresi üzerinde gayet etkili olabilir. Yapılan çalışmalarda, katılımcılardan bir ankete e-posta yoluyla 3 hafta içerisinde cevap vermeleri istenmiştir. Söz konusu anket, karşı tarafta soyut veya somut algıyı uyaracak şekilde dizayn edilmiştir. Algısal seviye üzerinde çeşitli manipülasyonların kullanılması ile çalışmalar algısal seviye teorisinin tahminlerini desteklemiştir. Katılımcılar, kendilerine yöneltilen anket daha somut bir algıyı uyardığı zaman ertelemeye daha az eğimliler idi. Dahası, bu etki verilen görevin ilgi çekiciliğine, önemine veya algılanan zorluğuna bağlı olarak değişmemiştir."

Evet, raporda yazılan özet bu şekilde. Yapılan 3 ayrı deney var, üçü de birbirine benzer şekilde, çünkü konsept aynı. Birinci deney kısaca şöyle, Konstanz Üniversitesi diye bir yerden 34 tane öğrenciyi topluyorlar. Bu öğrenciler deneye katılmaları karşılığında 2.50 Euro veya yarım saatlik araştırma katılımı kredisi alıyorlar ve iki farklı algısal seviye uygulanacak gruptan birine rastgele atanıyorlar. Yapılan ankette ise "bir günlük yazmak", "bir banka hesabı açmak" gibi 10 adet aktivite bulunuyor. Somut algı grubundaki katılımcılardan, her bir aktivitenin altına o aktiviteleri nasıl yapacaklarını anlatan iki cümle yazmaları isteniyor. Soyut algı grubundaki katılımcılardan da, her bir aktivitenin altına o aktivitenin onlar için nasıl karakteristik özellikler ifade ettiği, yani o aktiviteleri niçin yapmaları gerektiğini anlatan iki cümle yazmaları isteniyor. Sonra her iki gruptaki katılımcılardan da bu görevi e-posta yoluyla yerine getirmenin onlar için ne kadar önemli, zor, keyifli, ve pratik olduğuyla ilgili değerlendirmeler yapmaları isteniyor. Cevaplar 1'den 7'ye kadar olan bir ölçekte veriliyor.
[1(hiç de bile), 7(gerçekten çok)]

Gelelim deneyin sonuçlarına. Katılımcılara yollanan anket e-postalarının onlara ulaşma anından itibaren onların cevap yazdıkları e-postanın araştırma ekibine ulaşmasına kadar geçen süreler saat bazında alınarak cevaplama süreleri belirleniyor ve iki grup için de bu cevaplama sürelerinin ortalamaları alınıyor. Somut algı grubu için ortalama cevaplama süresi yaklaşık 176 saat, soyut algı grubu için ortalama cevaplama süresi ise yaklaşık 504 saat olarak hesaplanıyor. Arada ciddi bir fark var.

Evet, buraya kadar yazdığım şeyler genel olarak deney raporundan çevirdiklerimdi. Raporu daha detaylı incelemek isteyenler ve yapılan diğer iki deneye de göz atmak isteyenler için raporu pdf formatında indirebileceğiniz bir link bırakıyorum.

Şimdi bu deneyden basitçe şunu anlıyoruz, insanlar bir aktiviteyi nasıl yapacaklarına odaklandıkları zaman, niçin yapacaklarına odaklandıkları zamana göre daha az erteleme eğiliminde oluyorlar. E artık önümüze gümüş tepside gelmiş olan bu bilgiyi elde ettiğimize göre kendi yararımız için kullanmaktan başka yapacak bir şeyimiz kalmadı. Bir şey yapmamız gerektiği zaman, önce onu nasıl yapacağımıza odaklanıyoruz ki beynimizi o işin ertelenmemesi gereken bir iş olduğuna ikna edelim.

Belki de kendimizi hayatımızın zor olduğu yönünde kandıranlar yine bizizdir ve hayatımızı kolaylaştırmak için yapmamız gerekenler düşünce şeklimizde bunun gibi basit değişikliklere gitmekten ibarettir, ne dersiniz? En azından denemeye değer.

Bu ilk bölümde yazdıklarım umarım size bir nebze de olsa yardımcı olur ve hepimiz hedeflediğimiz gelişim için o tembel kıçlarımızı oturduğumuz yerden kaldırmamız gerektiğinin farkına varırız...

Tamam bundan sonra daha az dublajlı Amerikan filmi izlemeye karar verdim. İnsanın konuşma şeklini değiştiriyor uzak durmak lazım.

Sonraki yazımda erteleme alışkanlığını çözmeye yönelik daha spesifik öneriler vermeye çalışacağım. O zamana kadar kendinize çok iyi bakın dostlarım.
Devam, devam, devam xd Kanka harbiden düzenlemek felan uğraştiriyor, kolay gelsin .
 
Çok güzel bir yazı olmuş şuan bile faydasını gördüm

O halde onur duydum kanka, sonraki yazılarımın da sana faydalı olmasını ümit ediyorum :)

Kalite. Çok fazla kalite. Eline sağlık

Teşekkür ederim, önemli olan birilerinin hayatında bir fark oluşturabilmek :)

Devam, devam, devam xd Kanka harbiden düzenlemek felan uğraştiriyor, kolay gelsin .

Sağol kanka, uğraşması önemli değil benim için yeter ki ortaya çıkan şey güzel olsun, faydalı olsun :)
 
Bir insanın hayatında kazanabileceği en önemli şey İraDe(Disiplindir)
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst