Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Azlık Prensibi

Kuşçubaşı

Blog Yazarı
Yönetici
Süper Moderatör
Katılım
9 Nisan 2018
Mesajlar
361
Tepkime puanı
3,201
Şehir
Antalya
Azlık Prensibi Nedir?

Elmas mı kömür mü ? Altın mı gümüş mü ? 1.000.000 dolarlık bir saat mi yoksa kırmızı bir elma mı ?

Cevabınız ne olurdu bunlara ? Size yukarıdaki seçenekleri sunmuş olsaydım hangisini seçerdiniz ? Aslında, cevabınızı söylemenize gerek yok çünkü ben biliyorum.

Eğer hayatını dine adamış bir keşiş falan değilseniz o halde hepiniz kıymetli olanı seçeceksiniz. Bizim doğamızda vardır bu. İnsanlığın ilk zamanlarında kabiledeki diğer erkeklerde bulunmayan bir şeye sahip olan erkek kadınların ilgisini daha fazla çekermiş. Mesela kabilenin tüm erkekleri vahşi hayvanların etini kesip getiriyordu, sonra ben bir ceylan buldum ve onu avlayıp etini getirdim. Bu eti denedik ve vahşi hayvanların etlerinden daha güzel olduğunu keşfettik. Bu sefer ne oldu ? Diğer erkeklerde bulunmayan, az olan şeye sahip olmuş oldum ve kadınların daha fazla ilgisini çektim.

Çünkü az olan her zaman ilgi çekicidir.

Azlık İlkesi ile ikna etmek


Özellikle, insanoğlunun bu içgüdüsü ticarette çok zekice bir şekilde kullanılır. Mesela yapılan bir araştırmada diğer ürünlere kıyasla az alınan bir ürünün yanına "sınırlı sayıda" yazıldığı zaman satın alım oranının %80 kadar ciddi bir rakama ulaştığı görülmüş. Üstelik ürünün kalitesinde falan da hiçbir değişim, gelişim olmamasına rağmen bu yaşanmış. Peki değişen şey ne miydi ? Değişen şey beynimizin içgüdüsünün devreye girmesiydi. Ürün aynı, kalitesi aynı, hiçbir gelişim olmamasına rağmen beynimiz hemen dedi ki; "Oo bundan az varmış, demek ki bu değerli. O zaman bitmeden alayım." Ve bunun sonucunda bu üründe satın alım oranları ciddi rakamlara ulaşmış.

İşte az olanın kıymeti de bundan dolayıdır.

Mesela atalarımız boşuna dememiş; "söz gümüşse sükut altındır" diye. Yani herkeste ağız var, herkes konuşuyor ama mesele gerektiği zaman sükut edebilmektedir. İşte az olan budur, değerli olan budur. İnsanların ilgisini çeken de budur.

Bu ve bunun gibi örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama meselenin özünü anladığınızı varsayıyorum. Hayatınızın neresine bakarsanız bakın göreceksiniz ki daima az olan kıymetlidir, ilgi çeker ve bazı zamanlar insanları kendisi için büyük mücadelelere sürükler. ABD'nin petrol için ya da Fransa'nın elmas için yaptıklarını aklınıza getirin. Tarih boyunca az olanı elde etmek için verilen mücadeleleri hatırlayın.

Konuyu nereye mi getirmek istiyorum ? Yukarıdaki örneği hatırlayın, hiçbir özelliği değişmeyen bir ürün bile sınırlı sayıda olduğu zaman ve az olduğu zaman değerli hale gelmişti. Peki ya siz ? Siz hayatınızdaki insanlar için, kız arkadaşınız için, sevdiğiniz kız için, çevreniz için az mısınız yoksa çok mu ? Sizi kolayca bir kenara mı atarlar yoksa sizin için mücadeleye mi girişirler ? Siz nasıl bir insansınız ? Elmas mısınız yoksa kömür mü ?

Mesela sen dostum, o çok sevdiğin kıza her gün onlarca mesaj atıyorsun, onun peşinden koşuyorsun, her çağırdığında sadık bir hizmetkarıymış gibi peşinden koşuyorsun, her buluşalım dediğinde buluşuyor her canı sıkıldığında yanında oluyorsun. Sence bu kız senden hoşlanır mı ? Sence bu kız seninle birlikte olur mu ? Bence olmaz, ha ama kızın kömür fetişi varsa orasını bilemem...

Ama bildiğim bir şey var ki o da; eğer normal bir insansa mutlaka elmasın peşinden koşacaktır, sen ise üşüdüğü zaman yakacağı bir kömürden fazlası olmayacaksın.

Gerçekler acıdır, değil mi ?

Evet, acıdır. Bu yüzden azlık prensibini uygulamayı öğrenmek zorundasın. Çünkü bunu öğrenmezsen bozuk para gibi harcanırsın.

Ama mesela azlık prensibini neye uygulama, biliyor musun ? Kendi hayatına uygulama, kendi amaçlarına, kendi sorumluluklarına, kendi sağlığına uygulama. Mesela eğer ben bir kızla çıkıyorsam o kız bilir ki ben günümün dörtte ikisinde kendi amaçlarım ve görevlerim ile meşgulüm, dörtte birini uykuma ayırırım ve eğer ki o gün iyi bir ruh halindeysem geriye kalan dörtte birin bir kısmını ona ayırabilirim ve yine bilir ki her an ondan vazgeçebilirim, bu yüzden davranışlarına dikkat eder.

Erkeklerin çoğu ise bunun tam tersini yapıyor. Hayatının aşkı olduğunu sandığı ( yok olum öyle bir şey ) bir kız tanıyorlar, tüm o amaçları-hedefleri-sorumlulukları-kararları bir anda uçuyor gidiyor, uykularından da feragat edip tüm vakti bir kıza harcıyorlar, kızın her dediğine eyvallah deyip her istediğine hizmetçi gibi boyun eğiyorlar. Bunun sonucunda da kızın bilinçaltında bu erkeğin kolayca harcanabileceği inancı oluşuyor, sonra ne mi oluyor peki ? Tam olarak şöyle;


Yukarıdaki şairin de dediği gibi: "Seni çok sevmiştim sen neden bana böyle yaptın ?"

Eee sen onu çok seversen o da sana böyle yapar :)

Azlık ilkesi nasıl uygulanır?

Valla "Arap yağı çok bulunca g*tüne sürermiş" diye bir laf vardır bizim oralarda ( bizim oralar fena ırkçıdır ) Siz de sevginin, ilginin dozunu kaçırdınız ve bu da size ters tepti. Kıza hak ettiğinden fazla samimi oldunuz, hak ettiğinden fazla müsait oldunuz ve hak ettiğinden fazla değer verdiniz, bunun sonucunda da azlık prensibini görmezden gelerek kendinize öldürücü darbeyi vurmuş oldunuz: kız sizi terk etti.

Bundan sonra, yapmanız gereken tek şey azlık prensibini hayatınıza adapte etmektir. Bunu yalnızca kadınlar için değil, sosyal hayatınızın her alanında uygulamalısınız. Eğer bir ortamda sürekli görülen, sürekli müsait olan adam olursanız o ortamda bir değeriniz kalmıyor emin olun. Ve muhtemelen bunu siz de şöyle etrafınıza ufak bir gözlem yaparak fark edebilirsiniz. Böyle tipler genelde en kolayca harcanabilecek tiplerdir, bunlardan olmayın.

Ha, peki azlık prensibini neye uygulamamalısınız ? Mesela amaçlarınıza, sorumluluklarınıza uygulamayın. Mesele kendi gelişiminiz olunca bu prensibi yıkın. İşin güzel yanı da şudur ki, siz amaçlarınız için bu prensibi yıktığınızda sosyal hayatınızın bu prensiple daha fazla gelişiyor hale gelmesidir. Nasıl mı ? Eğer Kuşçubaşı gününün büyük bir kısmını hedefleri, amaçları, sorumlulukları için çalışmaya ayırırsa sosyal çevresi tarafından "çalışkan, zeki, hırslı" bir insan olarak görülecek, amaçlarını sosyal çevresinden daha önemli tuttuğu için sosyal çevresi onu her zaman arayamayacağı, her zaman yanında olamayacağı, her istediğinde çağıramayacağı bir insan olarak görecek ve bu yüzden ona saygı duyacak. Ve Kuşçubaşı amaçlarına, sorumluluklarına ayırdığı her vakitte hayatını daha da kaliteli hale getirerek yükselecek.

Esasında, ne ilginç değil mi ? Elmas da karbon, kömür de karbon. Ama birini ısınmak için hiç umursamadan tonlarca harcayabiliyorken diğeri için ise milyonlarca lirayı gözden çıkarabiliyoruz.

İşte, azlık prensibinin gücü budur.

Sözlerimizi meşhur mutasavvıf İbn-i Arabi'nin şu sözleri ile kapayalım: "Hakikat basittir ve az olan daima kıymetlidir. Çünkü az olan çok olanı besler."

İYİ FORUMLAR!
 
Ekli dosyayı görüntüle 518



Elmas mı kömür mü ? Altın mı gümüş mü ? 1.000.000 dolarlık bir saat mi yoksa kırmızı bir elma mı ?

Cevabınız ne olurdu bunlara ? Size yukarıdaki seçenekleri sunmuş olsaydım hangisini seçerdiniz ? Aslında, cevabınızı söylemenize gerek yok çünkü ben biliyorum.

Eğer hayatını dine adamış bir keşiş falan değilseniz o halde hepiniz kıymetli olanı seçeceksiniz. Bizim doğamızda vardır bu. İnsanlığın ilk zamanlarında kabiledeki diğer erkeklerde bulunmayan bir şeye sahip olan erkek kadınların ilgisini daha fazla çekermiş. Mesela kabilenin tüm erkekleri vahşi hayvanların etini kesip getiriyordu, sonra ben bir ceylan buldum ve onu avlayıp etini getirdim. Bu eti denedik ve vahşi hayvanların etlerinden daha güzel olduğunu keşfettik. Bu sefer ne oldu ? Diğer erkeklerde bulunmayan, az olan şeye sahip olmuş oldum ve kadınların daha fazla ilgisini çektim.

Çünkü az olan her zaman ilgi çekicidir.

Özellikle, insanoğlunun bu içgüdüsü ticarette çok zekice bir şekilde kullanılır. Mesela yapılan bir araştırmada diğer ürünlere kıyasla az alınan bir ürünün yanına "sınırlı sayıda" yazıldığı zaman satın alım oranının %80 kadar ciddi bir rakama ulaştığı görülmüş. Üstelik ürünün kalitesinde falan da hiçbir değişim, gelişim olmamasına rağmen bu yaşanmış. Peki değişen şey ne miydi ? Değişen şey beynimizin içgüdüsünün devreye girmesiydi. Ürün aynı, kalitesi aynı, hiçbir gelişim olmamasına rağmen beynimiz hemen dedi ki; "Oo bundan az varmış, demek ki bu değerli. O zaman bitmeden alayım." Ve bunun sonucunda bu üründe satın alım oranları ciddi rakamlara ulaşmış.

İşte az olanın kıymeti de bundan dolayıdır.

Mesela atalarımız boşuna dememiş; "söz gümüşse sükut altındır" diye. Yani herkeste ağız var, herkes konuşuyor ama mesele gerektiği zaman sükut edebilmektedir. İşte az olan budur, değerli olan budur. İnsanların ilgisini çeken de budur.

Bu ve bunun gibi örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama meselenin özünü anladığınızı varsayıyorum. Hayatınızın neresine bakarsanız bakın göreceksiniz ki daima az olan kıymetlidir, ilgi çeker ve bazı zamanlar insanları kendisi için büyük mücadelelere sürükler. ABD'nin petrol için ya da Fransa'nın elmas için yaptıklarını aklınıza getirin. Tarih boyunca az olanı elde etmek için verilen mücadeleleri hatırlayın.

Konuyu nereye mi getirmek istiyorum ? Yukarıdaki örneği hatırlayın, hiçbir özelliği değişmeyen bir ürün bile sınırlı sayıda olduğu zaman ve az olduğu zaman değerli hale gelmişti. Peki ya siz ? Siz hayatınızdaki insanlar için, kız arkadaşınız için, sevdiğiniz kız için, çevreniz için az mısınız yoksa çok mu ? Sizi kolayca bir kenara mı atarlar yoksa sizin için mücadeleye mi girişirler ? Siz nasıl bir insansınız ? Elmas mısınız yoksa kömür mü ?

Mesela sen dostum, o çok sevdiğin kıza her gün onlarca mesaj atıyorsun, onun peşinden koşuyorsun, her çağırdığında sadık bir hizmetkarıymış gibi peşinden koşuyorsun, her buluşalım dediğinde buluşuyor her canı sıkıldığında yanında oluyorsun. Sence bu kız senden hoşlanır mı ? Sence bu kız seninle birlikte olur mu ? Bence olmaz, ha ama kızın kömür fetişi varsa orasını bilemem...

Ama bildiğim bir şey var ki o da; eğer normal bir insansa mutlaka elmasın peşinden koşacaktır, sen ise üşüdüğü zaman yakacağı bir kömürden fazlası olmayacaksın.

Gerçekler acıdır, değil mi ?

Evet, acıdır. Bu yüzden azlık prensibini uygulamayı öğrenmek zorundasın. Çünkü bunu öğrenmezsen bozuk para gibi harcanırsın.

Ama mesela azlık prensibini neye uygulama, biliyor musun ? Kendi hayatına uygulama, kendi amaçlarına, kendi sorumluluklarına, kendi sağlığına uygulama. Mesela eğer ben bir kızla çıkıyorsam o kız bilir ki ben günümün dörtte ikisinde kendi amaçlarım ve görevlerim ile meşgulüm, dörtte birini uykuma ayırırım ve eğer ki o gün iyi bir ruh halindeysem geriye kalan dörtte birin bir kısmını ona ayırabilirim ve yine bilir ki her an ondan vazgeçebilirim, bu yüzden davranışlarına dikkat eder.

Erkeklerin çoğu ise bunun tam tersini yapıyor. Hayatının aşkı olduğunu sandığı ( yok olum öyle bir şey ) bir kız tanıyorlar, tüm o amaçları-hedefleri-sorumlulukları-kararları bir anda uçuyor gidiyor, uykularından da feragat edip tüm vakti bir kıza harcıyorlar, kızın her dediğine eyvallah deyip her istediğine hizmetçi gibi boyun eğiyorlar. Bunun sonucunda da kızın bilinçaltında bu erkeğin kolayca harcanabileceği inancı oluşuyor, sonra ne mi oluyor peki ? Tam olarak şöyle;


Yukarıdaki şairin de dediği gibi: "Seni çok sevmiştim sen neden bana böyle yaptın ?"

Eee sen onu çok seversen o da sana böyle yapar :)

Valla "Arap yağı çok bulunca g*tüne sürermiş" diye bir laf vardır bizim oralarda ( bizim oralar fena ırkçıdır ) Siz de sevginin, ilginin dozunu kaçırdınız ve bu da size ters tepti. Kıza hak ettiğinden fazla samimi oldunuz, hak ettiğinden fazla müsait oldunuz ve hak ettiğinden fazla değer verdiniz, bunun sonucunda da azlık prensibini görmezden gelerek kendinize öldürücü darbeyi vurmuş oldunuz: kız sizi terk etti.

Bundan sonra, yapmanız gereken tek şey azlık prensibini hayatınıza adapte etmektir. Bunu yalnızca kadınlar için değil, sosyal hayatınızın her alanında uygulamalısınız. Eğer bir ortamda sürekli görülen, sürekli müsait olan adam olursanız o ortamda bir değeriniz kalmıyor emin olun. Ve muhtemelen bunu siz de şöyle etrafınıza ufak bir gözlem yaparak fark edebilirsiniz. Böyle tipler genelde en kolayca harcanabilecek tiplerdir, bunlardan olmayın.

Ha, peki azlık prensibini neye uygulamamalısınız ? Mesela amaçlarınıza, sorumluluklarınıza uygulamayın. Mesele kendi gelişiminiz olunca bu prensibi yıkın. İşin güzel yanı da şudur ki, siz amaçlarınız için bu prensibi yıktığınızda sosyal hayatınızın bu prensiple daha fazla gelişiyor hale gelmesidir. Nasıl mı ? Eğer Kuşçubaşı gününün büyük bir kısmını hedefleri, amaçları, sorumlulukları için çalışmaya ayırırsa sosyal çevresi tarafından "çalışkan, zeki, hırslı" bir insan olarak görülecek, amaçlarını sosyal çevresinden daha önemli tuttuğu için sosyal çevresi onu her zaman arayamayacağı, her zaman yanında olamayacağı, her istediğinde çağıramayacağı bir insan olarak görecek ve bu yüzden ona saygı duyacak. Ve Kuşçubaşı amaçlarına, sorumluluklarına ayırdığı her vakitte hayatını daha da kaliteli hale getirerek yükselecek.

Esasında, ne ilginç değil mi ? Elmas da karbon, kömür de karbon. Ama birini ısınmak için hiç umursamadan tonlarca harcayabiliyorken diğeri için ise milyonlarca lirayı gözden çıkarabiliyoruz.

İşte, azlık prensibinin gücü budur.

Sözlerimizi meşhur mutasavvıf İbn-i Arabi'nin şu sözleri ile kapayalım: "Hakikat basittir ve az olan daima kıymetlidir. Çünkü az olan çok olanı besler."

İYİ FORUMLAR!
Kuşçubaşı bi aralar Rusya' ya felan taşındım demiştin hala orda mı yaşıyorsun?
 
Azlık Prensibi Nedir?

Elmas mı kömür mü ? Altın mı gümüş mü ? 1.000.000 dolarlık bir saat mi yoksa kırmızı bir elma mı ?

Cevabınız ne olurdu bunlara ? Size yukarıdaki seçenekleri sunmuş olsaydım hangisini seçerdiniz ? Aslında, cevabınızı söylemenize gerek yok çünkü ben biliyorum.

Eğer hayatını dine adamış bir keşiş falan değilseniz o halde hepiniz kıymetli olanı seçeceksiniz. Bizim doğamızda vardır bu. İnsanlığın ilk zamanlarında kabiledeki diğer erkeklerde bulunmayan bir şeye sahip olan erkek kadınların ilgisini daha fazla çekermiş. Mesela kabilenin tüm erkekleri vahşi hayvanların etini kesip getiriyordu, sonra ben bir ceylan buldum ve onu avlayıp etini getirdim. Bu eti denedik ve vahşi hayvanların etlerinden daha güzel olduğunu keşfettik. Bu sefer ne oldu ? Diğer erkeklerde bulunmayan, az olan şeye sahip olmuş oldum ve kadınların daha fazla ilgisini çektim.

Çünkü az olan her zaman ilgi çekicidir.

Azlık İlkesi ile ikna etmek


Özellikle, insanoğlunun bu içgüdüsü ticarette çok zekice bir şekilde kullanılır. Mesela yapılan bir araştırmada diğer ürünlere kıyasla az alınan bir ürünün yanına "sınırlı sayıda" yazıldığı zaman satın alım oranının %80 kadar ciddi bir rakama ulaştığı görülmüş. Üstelik ürünün kalitesinde falan da hiçbir değişim, gelişim olmamasına rağmen bu yaşanmış. Peki değişen şey ne miydi ? Değişen şey beynimizin içgüdüsünün devreye girmesiydi. Ürün aynı, kalitesi aynı, hiçbir gelişim olmamasına rağmen beynimiz hemen dedi ki; "Oo bundan az varmış, demek ki bu değerli. O zaman bitmeden alayım." Ve bunun sonucunda bu üründe satın alım oranları ciddi rakamlara ulaşmış.

İşte az olanın kıymeti de bundan dolayıdır.

Mesela atalarımız boşuna dememiş; "söz gümüşse sükut altındır" diye. Yani herkeste ağız var, herkes konuşuyor ama mesele gerektiği zaman sükut edebilmektedir. İşte az olan budur, değerli olan budur. İnsanların ilgisini çeken de budur.

Bu ve bunun gibi örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama meselenin özünü anladığınızı varsayıyorum. Hayatınızın neresine bakarsanız bakın göreceksiniz ki daima az olan kıymetlidir, ilgi çeker ve bazı zamanlar insanları kendisi için büyük mücadelelere sürükler. ABD'nin petrol için ya da Fransa'nın elmas için yaptıklarını aklınıza getirin. Tarih boyunca az olanı elde etmek için verilen mücadeleleri hatırlayın.

Konuyu nereye mi getirmek istiyorum ? Yukarıdaki örneği hatırlayın, hiçbir özelliği değişmeyen bir ürün bile sınırlı sayıda olduğu zaman ve az olduğu zaman değerli hale gelmişti. Peki ya siz ? Siz hayatınızdaki insanlar için, kız arkadaşınız için, sevdiğiniz kız için, çevreniz için az mısınız yoksa çok mu ? Sizi kolayca bir kenara mı atarlar yoksa sizin için mücadeleye mi girişirler ? Siz nasıl bir insansınız ? Elmas mısınız yoksa kömür mü ?

Mesela sen dostum, o çok sevdiğin kıza her gün onlarca mesaj atıyorsun, onun peşinden koşuyorsun, her çağırdığında sadık bir hizmetkarıymış gibi peşinden koşuyorsun, her buluşalım dediğinde buluşuyor her canı sıkıldığında yanında oluyorsun. Sence bu kız senden hoşlanır mı ? Sence bu kız seninle birlikte olur mu ? Bence olmaz, ha ama kızın kömür fetişi varsa orasını bilemem...

Ama bildiğim bir şey var ki o da; eğer normal bir insansa mutlaka elmasın peşinden koşacaktır, sen ise üşüdüğü zaman yakacağı bir kömürden fazlası olmayacaksın.

Gerçekler acıdır, değil mi ?

Evet, acıdır. Bu yüzden azlık prensibini uygulamayı öğrenmek zorundasın. Çünkü bunu öğrenmezsen bozuk para gibi harcanırsın.

Ama mesela azlık prensibini neye uygulama, biliyor musun ? Kendi hayatına uygulama, kendi amaçlarına, kendi sorumluluklarına, kendi sağlığına uygulama. Mesela eğer ben bir kızla çıkıyorsam o kız bilir ki ben günümün dörtte ikisinde kendi amaçlarım ve görevlerim ile meşgulüm, dörtte birini uykuma ayırırım ve eğer ki o gün iyi bir ruh halindeysem geriye kalan dörtte birin bir kısmını ona ayırabilirim ve yine bilir ki her an ondan vazgeçebilirim, bu yüzden davranışlarına dikkat eder.

Erkeklerin çoğu ise bunun tam tersini yapıyor. Hayatının aşkı olduğunu sandığı ( yok olum öyle bir şey ) bir kız tanıyorlar, tüm o amaçları-hedefleri-sorumlulukları-kararları bir anda uçuyor gidiyor, uykularından da feragat edip tüm vakti bir kıza harcıyorlar, kızın her dediğine eyvallah deyip her istediğine hizmetçi gibi boyun eğiyorlar. Bunun sonucunda da kızın bilinçaltında bu erkeğin kolayca harcanabileceği inancı oluşuyor, sonra ne mi oluyor peki ? Tam olarak şöyle;


Yukarıdaki şairin de dediği gibi: "Seni çok sevmiştim sen neden bana böyle yaptın ?"

Eee sen onu çok seversen o da sana böyle yapar :)

Azlık ilkesi nasıl uygulanır?

Valla "Arap yağı çok bulunca g*tüne sürermiş" diye bir laf vardır bizim oralarda ( bizim oralar fena ırkçıdır ) Siz de sevginin, ilginin dozunu kaçırdınız ve bu da size ters tepti. Kıza hak ettiğinden fazla samimi oldunuz, hak ettiğinden fazla müsait oldunuz ve hak ettiğinden fazla değer verdiniz, bunun sonucunda da azlık prensibini görmezden gelerek kendinize öldürücü darbeyi vurmuş oldunuz: kız sizi terk etti.

Bundan sonra, yapmanız gereken tek şey azlık prensibini hayatınıza adapte etmektir. Bunu yalnızca kadınlar için değil, sosyal hayatınızın her alanında uygulamalısınız. Eğer bir ortamda sürekli görülen, sürekli müsait olan adam olursanız o ortamda bir değeriniz kalmıyor emin olun. Ve muhtemelen bunu siz de şöyle etrafınıza ufak bir gözlem yaparak fark edebilirsiniz. Böyle tipler genelde en kolayca harcanabilecek tiplerdir, bunlardan olmayın.

Ha, peki azlık prensibini neye uygulamamalısınız ? Mesela amaçlarınıza, sorumluluklarınıza uygulamayın. Mesele kendi gelişiminiz olunca bu prensibi yıkın. İşin güzel yanı da şudur ki, siz amaçlarınız için bu prensibi yıktığınızda sosyal hayatınızın bu prensiple daha fazla gelişiyor hale gelmesidir. Nasıl mı ? Eğer Kuşçubaşı gününün büyük bir kısmını hedefleri, amaçları, sorumlulukları için çalışmaya ayırırsa sosyal çevresi tarafından "çalışkan, zeki, hırslı" bir insan olarak görülecek, amaçlarını sosyal çevresinden daha önemli tuttuğu için sosyal çevresi onu her zaman arayamayacağı, her zaman yanında olamayacağı, her istediğinde çağıramayacağı bir insan olarak görecek ve bu yüzden ona saygı duyacak. Ve Kuşçubaşı amaçlarına, sorumluluklarına ayırdığı her vakitte hayatını daha da kaliteli hale getirerek yükselecek.

Esasında, ne ilginç değil mi ? Elmas da karbon, kömür de karbon. Ama birini ısınmak için hiç umursamadan tonlarca harcayabiliyorken diğeri için ise milyonlarca lirayı gözden çıkarabiliyoruz.

İşte, azlık prensibinin gücü budur.

Sözlerimizi meşhur mutasavvıf İbn-i Arabi'nin şu sözleri ile kapayalım: "Hakikat basittir ve az olan daima kıymetlidir. Çünkü az olan çok olanı besler."

İYİ FORUMLAR!
Kuşçubaşı Bey gene döktürmüşsünüz. 🔥
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst