Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Ben Artık O Eski Ben Değilim

Kuşçubaşı

Blog Yazarı
Yönetici
Süper Moderatör
Katılım
9 Nisan 2018
Mesajlar
361
Tepkime puanı
3,201
Şehir
Antalya
Taviz vermeyin, eğer veriyorsanız da vermemeye alıştırın kendinizi.

Çünkü, eğer bir kere taviz verirseniz emin olun bunun devamı gelecektir. Bakın, emin olun diyorum. Bu kadar netim.

Psikoloji literatüründe "Devamlılık Psikolojisi" adını verdiğimiz bir durum vardır. Şöyle ki; bir grup psikoloji öğrencisi bir mahalledeki tüm oturanların kapısını teker teker çalarlar ve insanlara "doğayı seviyor musunuz ?" anketi yaparlar, "evet" yanıtı verenlere ("hayır" diyenler ağır yavşaktır) ellerindeki "Doğayı Sev!" yazan pankartları evlerinin kapılarına veya balkonlarına asmalarını rica ederler. Bir kısım mahalle sakini bunu kabul ederken bir kısım ise kabul etmez.

Buraya kadar her şey gayet doğal ve normal görünüyor değil mi ? Bir pankartı asıp ve asmamak, karar tamamen size ait.

Ama olaylar bundan sonra değişiyor: pankartı asmayı kabul eden insanların kapısı bir hafta sonra tekrardan çalınıyor ve bu sefer de bir önceki konuyla çok alakasız bir pankart veriliyor ve bunu da tıpkı önceki yaptıkları gibi kapılarına ya da balkonlarına asmaları isteniyor. Ve işte işin ilginç kısmı burada gerçekleşiyor: doğayı sevdiğini söyleyip pankartı asmayı kabul eden insanların %80'i bu sefer zerre alakası olmayan bir pankartı da asmayı kabul ediyorlar.

Yahu kardeşim, hadi doğayı seviyorsun da bu yüzden astın doğa pankartını, e peki bu ne alaka ?

İşte, burada psikolojik etkenler devreye giriyor: ZEİGARNİK ETKİSİ

Bu etki kızlarla olan ilişkilerinizde de çok detaylıca kullanılan etkili bir tekniktir, eğer unutkan hafızama karşın aranızdan birisi hatırlatma erdeminde bulunursa sonraki konularımda bu etkiyi ilişkilerinizde nasıl kullanacağınıza da değinebilirim.

Şimdi gelelim Zeigarnik Etkisinin ne olduğuna:

Zeigarnik Etkisi, kısaca özetlemek gerekirse, beynimizin başladığı bir işi tamamlama isteği ve bunu tamamlayamayınca bir nevi küçük çaplı çıldırma, dellenme, depresyona girme dürtüsüdür. Beynimize göre başlanan iş her ne ise o muhakkak tamamlanmalıdır. Öyle yarım bırak sonra devam et falan olmaz, kervanı yola sürdüysen peşinden gitmesini de bileceksin.

İşte, bu etki aslında bizim hayatımızdaki tavizlerin de baş mimarıdır. Yani, eğer bir konuda bir karar verdiysen beynin bu konu hakkındaki gelecekteki tüm kararlarının ilk kararınla aynı olması için sonuna kadar mücadele edecektir. Çünkü beyin düzen ister, beyin karmaşıklıktan, farklılıktan hiç haz etmez. Bu yüzden bir karar aldıysan, o kararına aynen devam etmelisin, beynin de seni bunun için mümkün olduğu kadar dürter.

E şimdi soracaksınız "Madem beyin aldığımız kararları tutmamız için mücadele ediyor, o zaman ben niye hala her pazartesi diyete başlayacağım deyip de vazgeçiyorum ?"

Aslında, bu da beynimizin davranış şekillerinden biri. Şöyle ki, beynimiz aslında 3 parçaya bölünmüştür: Balık Beyin, Mağara Adamı Beyin ve Centilmen Beyin

Balık Beyin, bize en ilkel zamanlarımızda, evrimimizin henüz ilk evrelerindeki bir su canlısı iken yerleşmiş beyin yapısıdır. Çok basit dürtüleri vardır: sadece yaşa, düşünme! Evet, bu kadar basittir, ama bir o kadar da önemlidir: mesela şu an vücudunuzda bir kan akışı oluyor, kan pompalanıyor, beyninize milyarlarca sinyal gidiyor ve bunlar milisaniyeler içerisinde gerekli olanlar ve olmayanlar olarak ayrılıp önünüze sunuluyor. Yani, Balık Beyin temel yaşam mekanizmanızın çalışması için gereken her ne ise onu gerçekleştiriyor. Düşünmeyip yapan beyniniz budur. Düşünmez, sorgulamaz ve görevi ne ise onu yapar.

İkinci beynimiz ise Mağara Adamı Beyin'dir. Yani Freud'cu yaklaşımla bildiğiniz üzere: id-ego'dur. Bu beyin yapısı bize ilkel atalarımızdan, Homo Sapiens'e olan ilk evrimimizden ve sonraki başlangıç sürecinden emanet kalmış bir beyindir. Bu beyin de tıpkı Balık Beyin gibi ilkeldir ve Balık Beyin'in dürtülerini aynen devam ettirir, tek farkı bunu biraz daha zekice yapması. Yani, mesela Balık Beyin kendine tehdit olacak bir şeyi algılar ve hemen bunu ihbar eder. Mağara Adamı Beyin ise bu tepkiyi alır ve hemen savaş-kaç ya da don tepkisi verir. Üreme dürtüsünde de bu beynimiz aktif rol oynar, bizim fark etmediğimiz parametrelerde karşısındaki dişiyi ölçer biçer ve üremeye karar verir ve bu da bizim o kişiyi çekici bulmamıza sebep olur.

Üçüncü beynimiz ise Centilmen Beyin'dir. Yani tıptaki adı ile Prefrontal Korteks'imizdir. Bu beyin, diğer iki beynimizden daha mantıklı, daha doğru ve daha soğukkanlı kararlar verir. Mesela, Mağara Adamı Beyin bir kadını görür ve ona hemen sahip olup üremek ister, Mağara Adamı Beyni'ni engelleyemeyen, yani daha üstün bir zekaya sahip olmayan maymunsu insanları zaten haberlerde "tecavüzcü" adı ile görürüz. Bu insanlar, gerçek anlamda gerizekalı insanlardır. Yani, üst beyinleri gelişmediği için, ilkel ve maymunsu canlılar oldukları için bu temel dürtülerini engelleyememenin verdiği aciziyet ile karşısındaki kadına saldırır. İşte bu yüzden, benim naçizane önerim bu şahısların Homo Sapiens'ten daha aşağı bir hayvan statüsünde sayılmaları (çünkü gerçekten öyleler) ve zararlı oldukları gerekçesi ile imha edilmeleridir.


Yani, mesela bir köpek dürtülerini kontrol edemeyip de sokaktaki bir insana saldırıp yaralayınca "tehlikeli" diyerek öldürüyorlar da aynısını dürtülerini kabul edemeyen bir maymunsu yapınca neden "İnsan Hakları" diyerek yaşatıyorlar ? Yahu kardeşim, bizi "insan" yapan ve bu noktalara getiren Prefrontal Korteks'imizin kontrolünü elimize alabilme gücümüzden kaynaklanıyor. Bir tecavüzcü ise beyninin bu bölümünü kontrol edemiyor, demek ki bu insan değildir, herhangi bir maymunsu sınıfına dahildir ve "İnsan Hakları" bu kişi için geçerli değildir.

100 sene önceki toplumlar bunu gayet güzel yapıyorlarmış, bizim bu konudaki problemimiz, sıkıntımız nedir anlayamıyorum.

Neyse, konumuzdan sapmayalım. Ne demiştik ? Centilmen Beyin bizim mantıklı düşünen tarafımızdır. Ve genelde ilkel beynimizin ilkel dürtülerini de yola sokan, "tamam koçum tamam yiğidim sonra bakarız bir çaresine" diyen beynimizdir bu. Fakat işler her zaman böyle yürümüyor ne yazık ki, ilkel beyin ve üst beynin karşılaştığı 10 karardan 8-9'u genelde ilkel beynin istediği gibi oluyor çünkü ilkel beynin çok üstün bir silahı var: bilinçaltı.

Evet, bilinçaltı dediğimiz yapı aslında ilkel beynimizin dürtüleri, istekleri, korkuları vb. durumların toplanma alanlarıdır.
İlkel beynimiz ise bu durumları ifade etmek için duyguları kullanır. Eğer bunları duygu olarak dışarı çıkarmazsa rüyalar aracılığı ile çıkarır, eğer o da olmazsa içine atar ve bu da genelde "depresyon", "bunalma", "stres" dediğimiz durumlara yol açar. Bu yüzden de ilkel beynimiz duygularla çalışır ve duygular da bileceğiniz üzere mantıklı kararlardan daima çok daha üstündür. Sizin faydanıza olan tabi ki de mantıklı olan karardır fakat siz yine de duygularınızın size çizdiği yolu takip edeceksiniz zira ilkel beyniniz çok çok uzun süreler boyunca size eşlik etti, üst beyniniz ise yalnızca birkaç bin yıldır sizinle birlikte. Bu yüzden beyninizin koğuş ağası da ilkel beyniniz oluyor haliyle.

Sanırım neden taviz verdiğimizi yavaş yavaş anlamaya başladınız, değil mi ? Çünkü bizlerdeki bu "tamamlama" dürtüsü de aslında ilkel beynimizin davranış şekillerinden biridir. Öncelikle doğa hakkındaki pankartı kabul ediyoruz, ve sonra ardından gelen alakasız bir pankartı da kabul ediyoruz. Üst beynimiz "Lan olum niye alıyoruz bunu ? Biz doğaseveriz diye almıştık öncekini de bu ne alaka, ne diye alalım ?" diye soruyor ve deli gibi bir tamamlama dürtüsü olan İlkel Beyin "Çünkü... neden almayalım ki ?" diyerek konuya son noktayı koyuyor ve alıyoruz.

Süpermarketlerde de bu taktikten bolca vardır. Önce size indirimli ve ucuz bir ürün sunar, hemen sevinip o ürünü alırsınız, sonra diğeri onu takip eder, diğeri ve diğeri derken her aldığınız ürün bir sonraki ürünün alım aşamasını kolaylaştırır. Ta ki belirlediğiniz para miktarı bitene kadar. İhtiyacınız olmasa dahi alacaksınız çünkü ilkel beyniniz adı üstünde "ilkel" olduğu için bunun yalnızca ihtiyacınız olmayan bir ürün olduğunu, üstelik paranıza da boş yere yazık edeceğinizin farkında değil.

İşte, hayatımızdaki tavizler de tam olarak böyledir. Yavuz Sultan Selim bile vaktinde tek bir yeniçeriye evlenme izni verdi diye 100 yıl sonra ocak yeniçeri ocağı değil de yeniçeri kreşine döndü, ilk taviz verildi ve sonra işin cılkı çıkarıldı. Bu yüzden, siz de hayatınızda, ilişkinizde, kızlar konusunda belli başlı desturlara, kurallara sahip olmalısınız. Eğer istemediğiniz bir konuda ilk tavizi verirseniz emin olun bunun devamı gelecektir.

Mesela, kız size geç mesaj yazıyor ama siz kıza hep erken mesaj yazıyorsunuz. Bu bir tavizdir mesela, ve bu tavizden kurtulmak kolay değildir. Kız size her buluşmanızda çantasını taşıttırıyor alın size bir taviz daha! Üstelik, eğer bunları yapıyorsanız bu davranıştan vazgeçtiğiniz zaman duygusal olarak gereksiz yere kendinizi sıkıntılı hissetmeniz olasıdır çünkü hem "zeigarnik etkisi"ne maruz kalıyorsunuz hem de aynı tepkiyi kızdan almanız da olasıdır çünkü bu vakte kadar hep taviz vermişsiniz, onu bir şeye alıştırmışsınız ve bir anda bunu onun elinden alıyorsunuz. Tabi ki de tepkili olacaktır.

"Çok değiştin sen"
diyerek sitem edecek, sizi eleştirecektir. Neden ? Çünkü artık ona hizmetçilik etmiyorsunuz, her istediğine "tamam aşkım" diyen bir omurgasız erkek değilsiniz.

Siz ise şarkıcı İntizar'ın da dediği gibi yapıştıracaksınız cevabı: "Ben artık o eski ben değilim..."

Ve muhtemelen bu noktadan sonra ilişkilerinizin bazılarının kopma noktasına doğru ilerlediğini göreceksiniz. Bırakın kopsun! Eğer onları mutlu eden siz değil de sizin verdiğiniz tavizlerin onlara sağladığı rahatlık ise zaten öyle tipleri barındırmayın bile yanınızda. Bunlar asalak tiplemede insanlardır, sizden sömürebileceği kadarını sömürür sonra gider başka bir kurban arar kendine. BÖYLE TİPLERDEN UZAK DURUN!

Eğer sizin kendi kurallarınız, kendi kaideleriniz olur ve bunlara göre de ilişkilerinize bir yol çizerseniz, üstelik kimseye de bunları bozmasına cüret edemeyeceğini açık bir şekilde anlatırsanız işte o zaman istediğiniz hayata doğru bir adım daha atmış olacaksınız.

Asla ama asla unutmayın, eğer ilk tavizi verirseniz devamı mutlaka gelecektir.

Ah o "bir kereden bir şey olmaz"lar, işte onlar yıktı bu güzelim hayatı böyle...
 
Son düzenleme:
Kalemine sağlık her zamanki gibi kaliteli bir yazı olmuş. Devamını sabırsızlıkla bekliyoruz :)
 
Yazı güzel olmuş reis.
İnsanlara taviz verince ciddi anlamda belimiz bükülüyor. Birde üstüne vur ensesini al ekmeğini tarzı adamlıktan bir anda taviz vermyen, kendi sınırlarını çizen birisine dönüşünce etrafta bir çok insan utandırma teknikleriyle bizi eski halimize çevirmeye çalışıyorlar. Utandırma tekniklerini kullanan insanlara karşı tedbirli olun!
 
Güzel bir yazı olmuş. Kuşcubaşının dediği gibi "bir kereden bir şey olmaz" bunu sakın demeyin bunu diyorsanız o olayda taviz veriyorsunuzdur. Sporcuyum güzel bir beslenme düzenim var ama bundan önce "bir seferden bir şey olmaz diyip" hamburgere abanmıştım. Bir baktım beslenme düzenim pert! Düzeltmesi zor oldu ama tekrar toparladım. Sadece ilişkilerde değil her konuda taviz vermeyin!
 
Bir de duymuşsunuzdur yengeç insanlar vardır bunlar gelişmenizi ondan iyi olmanızı istemezler, arkadaşlarınız, çevreniz vb onları da bir kenara atmanız gerekiyor.
 
Hort.
Eski ama çok iyi bir yazı. Kuşçubaşının her yazısı dikkatli ve anlayarak okunmalı. Her yazında yılların getirdiği tecrübeler ve bilgiler var. Teşekkür ederim.
 
Son düzenleme:
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst