Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

DİNLER BAŞTAN BERİ VAR MIYDI

Katılım
8 Kasım 2019
Mesajlar
19
Tepkime puanı
31
Yaş
25
Şehir
Eskişehir
soru hakkında konuşmadan önce belirtmek isterim ki din ve inanç birbirinden ayrı kavramlardır. inanç olgusunun dinlerden önce var olduğunu düşünüyorum. Marx ve Engels sosyoloji tarihi endeksli bu inceleme dinin yani inancın kitlesel ve siyası formunun incelemesidir.

Hayır yoktu. Yalana gerek yok, elimizdeki semavi dinler bizi ancak 4 ila 6 bin yıl geriye götürebiliyor. Fakat homo sapiens atamızın yaşı 200 bine dayanıyor. Din, şuan ki fikrimce bir yan üründür, sonuç olarak din en baştan beri yoktur. Birileri dine muhtaç kaldı ve bazı töre ve bilinç sistemlerini dinleştirdi.

Dinin oluşmasının nedenlerini incelemeden önce o dönemlerdeki toplumları incelemek istiyorum. O dönemler 2 tip toplum çeşitimiz var; çiftçi ve çoban toplum.
Çiftçi toplum yerleşik hayata geçmiş ve kendi kent topluluklarını oluşturmaya başlamıştı. Ekonomik olarak çobanlardan da iyilerdi. Artık tahıl ve ekip biçmekten anlıyor ve en önemlisi gayet hatırı sayılır bir artı ürün elde ediyorlardı. Artı ürünleri yedikleri dışında depolarında sakladıkları tahıl ve yiyecektir. Bu o zamanların en değerli hazinesidir. Bu artı ürün fazlalığı hayvanları gütmek için yerleşik hayata geçemeyen çobanların ağzını sulandırıyordu. Daha da ilerleyen zamanlarda çobanlar güçlü ve saldırgan yönlerinden yararlanarak çiftçi toplumu yağmaladı artı ürünleri elde etti. Fakat bu artı ürün bitiyordu yenisi dolayısıyla yağma sistemine üretici çiftçiler gerekiyordu. Bu yüzden çobanlar sözde korumacılık yaparak çiftçilerin artı ürünlerinden bir kısmını almaya başladı. Çoban çiftçisini diğer çobanlara karşı koruyor ve ayni zamanda da artı ürün elde ediyordu bu durum daha da ilerleyince çobanlar tamamen çiftçilerin başına geçti. Ve yönetici sınıfï oluştu.

Şimdi bu konuya ara verip bir metafor üzerinden antitezimize devam edelim. Aşermek, bir insan bir şeyi arzular dimi. Arzulamanın evrimsel yönü şöyle kolayca anlatılabilir. Biz bir portakalı arzularsak ona ulaşmak için çok daha fazla istek duyarız. Diğeri ise o şeyi aşermiyorsa bizim karnimizi doyurmamız daha olasıdır. Ve doğa aşereni arzulayanı seçer. İşte gerçeklik ve ürün budur. Ama günümüz kapitalist sisteminde bazı yiyecek markaları aşermemizi kimyasal bir yoldan tetikleyecek yollar geliştirip bu ürünü kullanır ve KENDİ ARZULARI, İSTEKLERİ, RAHATLARI İÇİN bu yan ürünü keşfetmişlerdir.

Ana konumuza devam edelim, oluşan yönetici toplumumuz artı ürünün tadını aldı ve bunu daha da artırmak istedi, çiftçi toplum ile yöneticiler arasındaki fark iyice arttı. Bu sırada insanların bilinci gelişmeler yaşadı. Ve bazı gelişmeler sonucunda metafizikle ilgilenmeye başladı bu sırada liderlerini yöneticilerini tanrısallaştırma yoluna gitti. Bu yanlış bilinçsel adim yöneticiler tarafından ustaca kontrol edildi ve dinleştirildi. O zamanlar popüler olan tanrının oğlu gibi kavramlar buna en iyi örnektir. Mısır mitosları bu konumuzu çok güzel açıklar. Devamında çiftçi çalışır çok çalışır, yönetici derki sen dert etme çalış diğer dunyada sana ev vereceğim. Çiftçi çalışır durur, yönetici derki dert etme çaliş bu senin kaderin bozamazsin. Çiftçi açlıktan ölür bu onun kaderidir. Cennet cehennem kavramı tanrının somutluktan soyutluğa taşinmasi bu dönemlerde gerçekleşir.
Sonuç olarak, "din baştan beri vardır" durumu gayet geçersiz bir tezdir. Din yönetici sınıfın isteğiyle oluşmuş onları yücelten bir siyasal-inançsal sistemdir. Din, ürün değil yan üründür. Yan ürün olması, dinin ilahi bi güc tarafindan gönderilme tezini de çürütür zira olması için dünyasal nedensel ve zeminsel bilinç birikimi vardır. Ürün olsa evet din ilahi güç kaynaklıdır denebilir ama metaforumuzda da belirtiğimiz gibi biz bilincimizi yani birimimizi yaptık, ama yöneticiler kendi ZEVKLERİ, İSTEKLERİ, RAHATLARI için bunu yiyecek markaları gibi kendi emellerince kullandı...
 
Yanlış bir tez ama güzel bir değerlendirme...

Şöyle ki insanoğlu ilk var olduğundan beri nasıl yaratıldığını hep sorgulamıştır.
Küçük bir çocuğun annesine ben nasıl oldum demesi gibi"İnsanlar manevi duyguları oturtacak bir zemini hep aramıştır.

Bazı kavimler bunu güneşle,bazıları yıldızlarla,bazıları toprakla bağdaştırmıştır.

Çünkü şuanki insanların bir tanrı ihtiyacı yada bir din ihtiyacı hisetmesi yada bunları sorgulaması gibi
Eskidende insanlar bunu sorguluyordu
Örneğin moğollar ve türkler şimşek çakışının tanrının bir olaya öfkelendiğinde gerçekleştiğini düşünüyorlardı...

İrani kavimler Topraklarının bereketlenmesini sağlayan güneşe taparlardı.


Dinin oluşum süreci sandığın gibi 4-6 bin yıl değil çok daha eskilere dayanıyor. semavi dinler 4-6 bin yıllık olabilir ama bazı mağaralarda homo sapienslere ait olduğu düşünülen çizimlerde tanrı figürleri gözüküyor
Buda demek oluyor ki insanlar eskiden beri bir yaratıcıya ihtiyaç duymuştur.

Kimisi budizm ve hinduizm gibi bu ihtiyacı kendi lehine kullanarak din üretmiş..

Kimisi ise kesinliği belli olmayan
Ve halkın derinlerine kadar işlemiş semavi dinlerle ortaya çıkmış.

Kimiside mani adlı kişininin felsefesi olan manizmi dinleştirip ona tapınmıştır.

Din konusunda mantık aramak saçmadır.
Manevi duygulara soyut olarak hitap eden bir oluşumdan bilimle orantılı ilerlemesini beklemek dahada saçmadır..
 
Yanlış bir tez ama güzel bir değerlendirme...

Şöyle ki insanoğlu ilk var olduğundan beri nasıl yaratıldığını hep sorgulamıştır.
Küçük bir çocuğun annesine ben nasıl oldum demesi gibi"İnsanlar manevi duyguları oturtacak bir zemini hep aramıştır.

Bazı kavimler bunu güneşle,bazıları yıldızlarla,bazıları toprakla bağdaştırmıştır.

Çünkü şuanki insanların bir tanrı ihtiyacı yada bir din ihtiyacı hisetmesi yada bunları sorgulaması gibi
Eskidende insanlar bunu sorguluyordu
Örneğin moğollar ve türkler şimşek çakışının tanrının bir olaya öfkelendiğinde gerçekleştiğini düşünüyorlardı...

İrani kavimler Topraklarının bereketlenmesini sağlayan güneşe taparlardı.


Dinin oluşum süreci sandığın gibi 4-6 bin yıl değil çok daha eskilere dayanıyor. semavi dinler 4-6 bin yıllık olabilir ama bazı mağaralarda homo sapienslere ait olduğu düşünülen çizimlerde tanrı figürleri gözüküyor
Buda demek oluyor ki insanlar eskiden beri bir yaratıcıya ihtiyaç duymuştur.

Kimisi budizm ve hinduizm gibi bu ihtiyacı kendi lehine kullanarak din üretmiş..

Kimisi ise kesinliği belli olmayan
Ve halkın derinlerine kadar işlemiş semavi dinlerle ortaya çıkmış.

Kimiside mani adlı kişininin felsefesi olan manizmi dinleştirip ona tapınmıştır.

Din konusunda mantık aramak saçmadır.
Manevi duygulara soyut olarak hitap eden bir oluşumdan bilimle orantılı ilerlemesini beklemek dahada saçmadır..
yanlışlığın nerede olduğunu anlayamadım. ilk paragrafta inancın toplumsal bir fenomen yani din haline gelmesi devamındaysa inanan bireylerin siyasi olarak bağımlı hale gelmesini incelediğimden bahsetmiştim. sunduğun örneklerden, idda ettiğin fikirlere kadar hepsi inancın birer ürünüdür. fakat başlıkta da görüldüğü gibi ben dini ele aldım. inanç için konuşacak olursak ulaştığımız tüm kayıtlı ve yazılı belgelerden önce animizim fikrinin olduğunu söyleyebilirim.
 
hoş. zaten inanç bilincin bir sonucu ve bireyin eksikliğinin tamamlanma güdüsüdür. o yüzden yapımızda olduğunu ya da bireyin inanma ihtiyacı duyduğunu yalanlayamam. fakat inanç ile din farklı disiplinlerin problemleri olduğu gibi birbirlerine eşit ve denk düşünülmeleri hata olur
 
hoş. zaten inanç bilincin bir sonucu ve bireyin eksikliğinin tamamlanma güdüsüdür. o yüzden yapımızda olduğunu ya da bireyin inanma ihtiyacı duyduğunu yalanlayamam. fakat inanç ile din farklı disiplinlerin problemleri olduğu gibi birbirlerine eşit ve denk düşünülmeleri hata olur
Din inancı doğurur teorikte olmasada pratikte ikisi birbirinin yansımasıdır.
İnanmak için din olmalı,
Dinin var olabilmesi içinde inancın olması lazım.
Yani inanç dinin yansımasıdır.
Bu yüzden bunları ayırmak çok saçma
 
Değerlendirmelerin ve örneklerin sırf güzel olduğu için beğendim. Yoksa fikirlerine katıldığımdan değil ha ! Bahsettiğin üzere; din ilkten beri yoktu.
Fakat ben sana diyorum ki, kendisine ısı veren bir güce bile tanrısal bir güç olarak nitelendirip ona tapmak? Ve bu ilk seferlerden beridir var.
Din başlangıç ve bir sondur.
Her doğru bilginin karşısında veya yanında yanlış bilgi de vardır.
İslamiyetin başka bir boyutu olan dinler gibi. Veya bambaşka eskiye dayalı görüşler.
Yukarı da verildiği örnek gibi, bir çocuk büyürken nasıl ben nasıl oldum diye soruyorsa, insan da boş kaldığı süreçte nasıl bu hale geldiğini sorarken buluyor kendini.
Bak güzel yazı yazmışsın fakat, söylediklerin ile sadece kendini tatmin edebilmişsin gibime geliyor.
Açıkçası, her olaya objektif bakan ben bile yazından etkilenmedim.
Ben bir insanı, hayvandan ayıran bu zihnin, bir inanç kurmadan hayat süreceğine inanmıyorum.
Bu hayvanlara atfedilmiş bir özellik.
Biz hayvan değiliz, düşünen ve idrak eden birer canlıyız.
İkrâ dostum ! Elbette ki en doğrusunu ve en güzelini bir gün bulacağız.
 
Evet, dinler baştan beri yoktu; ama en ilkel insanlarda bile bir inanç vardı. Taşa, toprağa, ateşe, güneşe, aya, yıldıza tapındılar. Çünkü etrafındakilere, kendi varoluşlarına anlam yüklemeye çabaladılar. Bunlara tanrılar olarak baktıkları için onlarla hiçbir şekilde alay edemeyiz.

Semavi dinlere gelince dediğin gibi en fazla 5000 yıllık bir geçmişe sahip, ondan önce çok tanrılı, animist, totemist inançlar vardı. Ancak bu çok tanrılı dinlerdeki tanrısal figürlerin, bugünün tek tanrılı dinlerinde de farklı yeni şekillerde yer aldığını görebiliriz. Kimisi peygamber kimisi melek,cin olmuş. Tabi ki çok tanrılı olsun tek tanrılı olsun hepsi insan hayal gücünün ve "yaratıcılığının" ürünleri.

İnsanların bir şeye, tanrıya inanma ihtiyacının olması tanrıya bir kanıt olarak sunulamaz ayrıca.

Bu arada biz insanlar, evet hayvanız. Beyinleri diğer canlı türlerine göre fazla gelişmiş bir türüz. Başka bir espirimiz, özelliğimiz, farkımız, "değerimiz" yok. Ha ben bunları söylediğim için karamsar birisi gibi gözükebilirim ancak değilim. Sadece "gerçekler".
 
Din inancı doğurur teorikte olmasada pratikte ikisi birbirinin yansımasıdır.
İnanmak için din olmalı,
Dinin var olabilmesi içinde inancın olması lazım.
Yani inanç dinin yansımasıdır.
Bu yüzden bunları ayırmak çok saçma
inanç kavramını sana tanımlayayım. belki bu şekilde anlatmak istediğimi anlarsın.
inanç temel olarak bir bilgi kaynağı olarak değerlendirilir. yalnızca bilgi sağlayıcı özelliği yoktur fakat temeli budur.
bilgi edinme metadolojisi dediğimiz bilgiye ulaşma yolları iki adettir. bunlardan birisi bilimsel bilgi edinme yoludur. kendi içerisinde aşamaları vardır ve deney gözlem prensibine dayanır.
diğer bilgi edinme yolu ise vahiy kaynaklı bilgidir. vahiyden kastımız semavi dinlerle sınırlı kalamaz, zerdüşt mistisizmi de vahiy kaynaklıdır. tanrıdan ya da yaratıcı güçten bilgi alındığını idda eder. ve bu bilginin kesin kez doğru olduğu, sorgulamanın yanlış olduğunu da belirtir. inanan kesim ise bu bilgiye inanır.
bir örnekle açıklayayım. fillerin uçtuğuna dair bir bilgi aldığını idda eden bir adam var. bu adam etrafındaki herkese tanrının kendisine fillerin uçtuğunu söylediğini idda ediyor olsun. ve elbette bu adamın çevresinde, bu iddaya inanan kişiler var. bu kişiler fillerin umasının anatomik olarak imkansız olduğunu bilse de inanmaya devam edecektir. bu bir inançtır. sorgulanmaz ve kabul edilir.

inancın en temel tanımı kısaca budur, sadece dinlerle birleşik anlam ile tanımlamak hatalı olur, bu hata ise daha büyük hatalara evrililebilir.
 
Değerlendirmelerin ve örneklerin sırf güzel olduğu için beğendim. Yoksa fikirlerine katıldığımdan değil ha ! Bahsettiğin üzere; din ilkten beri yoktu.
Fakat ben sana diyorum ki, kendisine ısı veren bir güce bile tanrısal bir güç olarak nitelendirip ona tapmak? Ve bu ilk seferlerden beridir var.
Din başlangıç ve bir sondur.
Her doğru bilginin karşısında veya yanında yanlış bilgi de vardır.
İslamiyetin başka bir boyutu olan dinler gibi. Veya bambaşka eskiye dayalı görüşler.
Yukarı da verildiği örnek gibi, bir çocuk büyürken nasıl ben nasıl oldum diye soruyorsa, insan da boş kaldığı süreçte nasıl bu hale geldiğini sorarken buluyor kendini.
Bak güzel yazı yazmışsın fakat, söylediklerin ile sadece kendini tatmin edebilmişsin gibime geliyor.
Açıkçası, her olaya objektif bakan ben bile yazından etkilenmedim.
Ben bir insanı, hayvandan ayıran bu zihnin, bir inanç kurmadan hayat süreceğine inanmıyorum.
Bu hayvanlara atfedilmiş bir özellik.
Biz hayvan değiliz, düşünen ve idrak eden birer canlıyız.
İkrâ dostum ! Elbette ki en doğrusunu ve en güzelini bir gün bulacağız.

bu yorumun ardından bir sonraki yorum sanırsam cevap niteliğinde olmuş. BERKK, in yorumunu daha detaylı bir şekilde anlatabilirim ama gerek duymuyorum, istersen yapabilirim yine de.
birkaç şey söyleyeyim, bu yazı kendi makalem değil bir incelemedir. makaleyi ben yazsam da kaynaklarım akademisyenler ve ünlü sosyologların fikirlerinin bir nevi sentezidir. istersen yararlandığım kaynakları yazabilirim.
inanç psikolojik bir yoksunluk halidir. çok güzel bir yere değinmişsin aslında.
BEN BİR İNSANI, HAYVANDAN AYIRAN BU ZİHNİN, BİR İNANÇ KURMADAN HAYAT SÜRECEĞİNE İNANMIYORUM.
anladığım kadarıyla inancın, benlik hatta bilinç ile ilgili olduğunu söylemişsin. evvet öyle, inanç bilinç seviyesi yüksek canlıların psikolojik yoksunluk halidir.
zaten ateist kitleler de genellikle, bir nebze olsa inanca sahiptir. yalnız bu inanç dinlere veya tanrıya değil , kişisel manevi değerleredir.
 
Beyler genelde dini tartışmalarda olay hakarete kadar varıyor. Sizin edepli bir şekilde bu konuyu tartıştığınızı görüyorum. Umarım böyle devam eder. Burası kaliteli erkeklerin forumu olduğu için böyle önemli konularda da kafa yormak kaliteli bir erkeğe yakışan davranıştır. Konuyu takipteyim. Diğer fikirleri de saygı çerçevesi içerisinde bekliyorum, bekliyoruz. İyi tartışmalar!
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst