- Katılım
- 29 Aralık 2018
- Mesajlar
- 30
- Tepkime puanı
- 73
- Yaş
- 27
- Şehir
- İstanbul
Kırmızı hapla tanışan erkeklerin çokça duyduğu şey duygusal güçtür. Ancak camia içindeki "duygusal olarak yıkılmaz olun" ifadeleri çoğu erkeği donuk yapıyor. Duygularından utanıyor, kendini amaçsız bir kasıntılık haline sokuyor. Bu sebepten duygusal zeka ve farkındalık üzerine bir yazı dizisine başlıyorum.
Türümüz varoluşunu büyük ölçüde duyguların insan ilişkilerindeki rolüne borçlu. Her duygu bizi eyleme yönlendirmekle mükellef. Bu eylemler sonucunda olumlu sonuçlar aldığımızda duygular sinir sistemimize işlemeye başladı. Duyguların otomatik hale gelmesinde, tarih öncesindeki uzun zaman diliminde duyguların hayatta kalmaya katkı sağlamasının payı büyük. Bu yüzden her duygunun bir işlevi var.
Duygusal evrimimiz uygarlığın getirdiği gelişmeler kadar hızlı olmadı. Bütün sorun da burada başladı. Tarım devriminden önce ani bir öfke patlaması hayvanı öldürmeye çok büyük katkı sağlarken modern çağda ani öfke patlaması kontrolsüzlük ve zayıflık demektir. Bu yüzden duygusal dünyamızı düzenleyen kanunlar ve ahlak yasaları icat ettik. Dinlerin kuralları duygusal yaşantının düzenlenmesi ihtiyacıyla oluşturuldu.
Bizi eyleme götüren bütün bu biyolojik eğilimler deneyimler ve kültür yoluyla şekillenir. Bir hayal kırıklığı için üzülmek evrenseldir. Ancak hangi hayal kırıklıklarının üzülmeye değeceği, nasıl üzüleceğimiz, üzgün olunca içimize mi döneceğiz yoksa kendimizi dışarı mı atacağız vs. kültür ve deneyim yoluyla şekillenir. İşte sırf bu yüzden zihniyet ve deneyimler çeşitlenirse duygusal güç kazanabiliriz. Duygusal güç öğrenilebilirdir. Herkes içgüdülerini eğitebilir...
Buraya kadar duygusal yaşantımıza kısa bir giriş yaptık. Bundan sonraki yazılarda duyguların işlevlerini, duyguların beyindeki gelişimlerini, duygusal zekayı, yıkıcı duygularla başa çıkabilmeyi, duygusal farkındalık katmanlarını ve pratik duygusal zeka geliştirme önerilerini yazacağım. Esenlikle kalın.
Türümüz varoluşunu büyük ölçüde duyguların insan ilişkilerindeki rolüne borçlu. Her duygu bizi eyleme yönlendirmekle mükellef. Bu eylemler sonucunda olumlu sonuçlar aldığımızda duygular sinir sistemimize işlemeye başladı. Duyguların otomatik hale gelmesinde, tarih öncesindeki uzun zaman diliminde duyguların hayatta kalmaya katkı sağlamasının payı büyük. Bu yüzden her duygunun bir işlevi var.
Duygusal evrimimiz uygarlığın getirdiği gelişmeler kadar hızlı olmadı. Bütün sorun da burada başladı. Tarım devriminden önce ani bir öfke patlaması hayvanı öldürmeye çok büyük katkı sağlarken modern çağda ani öfke patlaması kontrolsüzlük ve zayıflık demektir. Bu yüzden duygusal dünyamızı düzenleyen kanunlar ve ahlak yasaları icat ettik. Dinlerin kuralları duygusal yaşantının düzenlenmesi ihtiyacıyla oluşturuldu.
Bizi eyleme götüren bütün bu biyolojik eğilimler deneyimler ve kültür yoluyla şekillenir. Bir hayal kırıklığı için üzülmek evrenseldir. Ancak hangi hayal kırıklıklarının üzülmeye değeceği, nasıl üzüleceğimiz, üzgün olunca içimize mi döneceğiz yoksa kendimizi dışarı mı atacağız vs. kültür ve deneyim yoluyla şekillenir. İşte sırf bu yüzden zihniyet ve deneyimler çeşitlenirse duygusal güç kazanabiliriz. Duygusal güç öğrenilebilirdir. Herkes içgüdülerini eğitebilir...
Buraya kadar duygusal yaşantımıza kısa bir giriş yaptık. Bundan sonraki yazılarda duyguların işlevlerini, duyguların beyindeki gelişimlerini, duygusal zekayı, yıkıcı duygularla başa çıkabilmeyi, duygusal farkındalık katmanlarını ve pratik duygusal zeka geliştirme önerilerini yazacağım. Esenlikle kalın.