- Katılım
- 16 Eylül 2018
- Mesajlar
- 157
- Tepkime puanı
- 1,228
- Yaş
- 22
- Şehir
- İzmir
Arşivimde bulduğum eski bir yazıdır.
--Doğada savaşlar hiç bitmez. Sular yükseldiğinde balıkların suya inen ya da düşen kuşları yemesi, sular çekildiğinde ise sığ sularda kalan ve geriye dönemeyen balıkları bu kez afiyetle yedikleri kuşların armut toplar gibi toplayıp yemesi ya da İsrail- Filistin savaşı gibi efendi erkekler ile p*ç erkeklerin savaşı da her iki taraf var oldukça bitmeyecektir.
Ne bu erkeklerin savaşı biter ne de arada kalan kızların acısı. Sanırım doğanın dengesi bu şekilde kurulmuş. Şahsen ben arada mağdur olan kızlara acıyor muyum? cevabı bende kalsın ama zahmet edip de aşağıda yaşanmış olan hikayeyi baz alarak mağdur olan kız hakkında yorumları duymayı çok isterim.
Olayda efendi erkek Ankara hava kuvvetleri komutanlığında askerlik yapmaktadır. ve 23-01 nöbetini 5 Nolu kulede icra ederken ''nasıl sigara içebilirim'' düşüncesini hayata geçirmenin ince planını kurgulamaktadır. Saatler 23.45'e yaklaşırken tel örgüyle çevrelenmiş duvarın önünden ağlayarak gelen kızı fark eder. Kumral , omuzlarına kadar dökülen kıvırcık saçları ,elma yanakları , kahverengi gözleriyle çok büyüleyici olan kızın gecenin bu saatinde orada ne aradığını ve daha önemlisi hangi or#spu çocuğunun onu bu hale soktuğunu merak eder. Kız, tam askerin nöbet tuttuğu kulenin önündeki duvarın dibinden geçerken seslenir “bir sigaraya ihtiyacınız var gibi, içmek ister misiniz?” kız önce afallar,etrafına bakınır ama kimseyi göremez. Bunu fark eden kahramanımız “buradayım“ der “yukarıda” . Kız nöbet kulesindeki askeri fark eder “fazla var mı?” diye sorar. kahramanımız “elbette” diyerek bir adet kısa Winston atar. Kendi de bir tane yakar ''hayırdır?” der. “ne oldu?”.Kız başta anlatmak istemez. ''İnsan en iyi tanımadığı birine açılırmış'' düsturundan sonra bile “aşti ne tarafta?” diye sorarak ayrılma isteğini belli eder. Bunun üzerine kahramanımız “şu an yanlış tarafa yürüyorsunuz. geriye dönün ana yola çıkıp bir taksi çevirin gecenin bu saatinde yürünmez oraya kadar. Giderken büfeden bir vişne suyu alın. Kalp kırıklarının acısını dindirmez ama hafifletir. En azından bende işe yaramıştı” der. Kalbi kırık olan kız “peki, teşekkürler” dese de içten içe kalmak ve anlatmak istemektedir. “Bugün doğum günü” der ağlak bir sesle. “ efendim?” der asker. Sigarasından bir nefes daha alarak “bugün , erkek arkadaşımın doğum günüydü. bende ona sürpriz yapmak için konya’dan gelmiştim. o gazi’de okuyor ben de selçuk’ta. ilk önce beni görünce bir durakladı , ben de şaşırdığını, şok olduğunu falan sanmıştım meğer öyle değilmiş. yeni kız arkadaşından gelen hediyeyi elinde tuttuğunu anladığımda fark ettim neden durakladığını…”
“ ee yeni kız arkadaşı olduğuna göre seni sevmiyor demektir. madem seni sevmiyormuş neden ayrılmamış?” diye sorar kahramanımız.
“onu sormaya zaman kalmadı. çok kırılmıştım ancak daha kötüsü ne biliyor musun?”
“nedir?”
“ herkesin içinde sanki suçlu benmişim gibi azarladı. davetsiz misafir muamelesi yaptı. bende aldım başımı çıktım.”
Bu şekilde tanıştı kahramanımız Aslı’yla. bir süre daha sohbet ettikten sonra kahramanımız “nöbetim bitiyor. seninle konuşmak çok güzeldi” der ve cebinden çıkardığı not defterinin yaprağına bölüğün telefon numarasını yazar ve aslı’ya atar. “eğer yalnız hissedersen, her zaman arayabilirsin“ der.
Aslı fırlatılan kağıdın boş yerini yırtar ve kendi telefonunu yazarak geri fırlatır. “sen de“ der. Böyle başlarlar. Her gece telefonda dertleşmeler, gülüşmeler sırlar paylaşılır. Aslı artık Konya’dan kahramanımız için gelmeye başlamıştır. Kahramanımızın bir anı bile Aslı’yı düşünmeden geçmez. Bazen 5 nolu kulede Aslı’yla tanıştığı yerde ona şiir yazmaya çalışır. çoğunlukla hayal kurar, düğün hazırlıklarını düşünür. aslı’yla nefes alır, aslı’yla bırakır. güneş bile aslı hayatına girdikten sonra farklı doğar, farklı batar.
Kahramanımızın askerliğinin bitmesine az kalmıştır artık. o hafta sonu kahramanımızın çarşısı kilitli olduğundan bölükte kalmıştır. aslı’da kahramanımızı ziyaretçi parkında ziyaret eder. hoş geldin beş gittin girizgâhından sonra aslı ağzında ki baklayı çıkarır. “ sen çok iyisin “ der. “ hiç olmadığım kadar mutluydum seninle. başından beri hep ihtiyacım olan ilgiyi sen gösterdin. çok sevdin beni, hiç yalnız hissettirmedin.” kahramanımızın göğsüne bir taş biner. nefesi daralır. konuşma hiç de iyiye gitmiyordur sanki. bir şey diyemez. endişeli gözlerle dinlemeye devam eder. “ geçen gün umut aradı. çok özlemiş beni. unutamamış. yaptıkları için çok pişmanmış. zor zamanlar geçirmiş ama söyleyememiş bana. utanmış. hala beni çok seviyormuş. tek bana âşık olmuş hayatında ve hala öyleymiş. işin en acı tarafı ne biliyor musun? ona inanıyor olmam. bir parçam delicesine inanmak istiyor. galiba ben hala onu seviyorum.” der. “ buraya sana her şey için teşekkür etmeye ve elveda demeye geldim.” der. kahramanımız gözyaşlarını gururundan dışına değil içine akıtır. yıkılmıştır. duyduklarına inanamaz. herkes hak ettiğini yaşar derlerdi ama o bunu hak ettiğini düşünmüyordu.
Dünya gerçekten kötü bir yer. hangisi daha kötüydü? sevdiği kadar sevilmemesi mi yoksa kendinden bu kadar kolay vazgeçilmesi mi? çatallaşmış sesiyle “ elveda aslı “ der. yavaşça kalkar sandalyeden ve arkasını dönüp yürümeye başlar. her şeyi ona anlatmanın hiçbir anlamı yoktur. umut’un ona ne yaptığını anlatması , onu ne kadar sevdiğini söylemesi neyi değiştirirdi ki? aslı vicdanını rahatlatmak için arkasından onun ne kadar harika birisi olduğunu söylüyordu. onu hak etmediğini onu affetmesini istiyordu. “ ahh aslı “ diye düşündü. “ her şeyi mahvettin.”
aradan birkaç ay geçince facebook'ta bir arkadaşlık isteği görür kahramanımız. Aslı’ydı isteği gönderen. hemen kabul etti. aslı bir süre sonra mesaj gönderdi. “ nasılsın?” . harikaydı. askerlik bitmiş paşa gibi takılıyordu. aslı’ya cevap yazdı. tekrar başladılar konuşmaya.
umut aslı’yı yeniden kırmıştı. aslı’da soluğu kahramanımızın yanında almıştı ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. kahramanımız artık arkadaş olabileceğinden bile emin değildir. sadece aslı’yı merak ettiği için konuşmuştur.
aylar sonra kahramanımız aslı’nın önce evlendiğini sonra boşandığını öğrendi facebook'tan. umut aslı’nın üzerinde cinsel ihtiyaçlarını gidermiş sonra fırlatıp atmıştı. aslı’da kafaladığı ya da kafaladığını sandığı biriyle apar topar evlenmiş ve o hızla boşanmıştı.
Dedim ya efendi erkek ve p*ç erkek arasında ki savaş taraflar var oldukça devam edecek ve mağdur olan hep kızlar olacak. sonra da bunun yansıması olarak ''namus bacak arasında değildir'' den tutun da her muhabbet kaldığı yerden devam edecek. savaşın kazananını taraflar değil mağdurların belirlemesi en adil sonuç olacaktır.--
A presto amici!
--Doğada savaşlar hiç bitmez. Sular yükseldiğinde balıkların suya inen ya da düşen kuşları yemesi, sular çekildiğinde ise sığ sularda kalan ve geriye dönemeyen balıkları bu kez afiyetle yedikleri kuşların armut toplar gibi toplayıp yemesi ya da İsrail- Filistin savaşı gibi efendi erkekler ile p*ç erkeklerin savaşı da her iki taraf var oldukça bitmeyecektir.
Ne bu erkeklerin savaşı biter ne de arada kalan kızların acısı. Sanırım doğanın dengesi bu şekilde kurulmuş. Şahsen ben arada mağdur olan kızlara acıyor muyum? cevabı bende kalsın ama zahmet edip de aşağıda yaşanmış olan hikayeyi baz alarak mağdur olan kız hakkında yorumları duymayı çok isterim.
Olayda efendi erkek Ankara hava kuvvetleri komutanlığında askerlik yapmaktadır. ve 23-01 nöbetini 5 Nolu kulede icra ederken ''nasıl sigara içebilirim'' düşüncesini hayata geçirmenin ince planını kurgulamaktadır. Saatler 23.45'e yaklaşırken tel örgüyle çevrelenmiş duvarın önünden ağlayarak gelen kızı fark eder. Kumral , omuzlarına kadar dökülen kıvırcık saçları ,elma yanakları , kahverengi gözleriyle çok büyüleyici olan kızın gecenin bu saatinde orada ne aradığını ve daha önemlisi hangi or#spu çocuğunun onu bu hale soktuğunu merak eder. Kız, tam askerin nöbet tuttuğu kulenin önündeki duvarın dibinden geçerken seslenir “bir sigaraya ihtiyacınız var gibi, içmek ister misiniz?” kız önce afallar,etrafına bakınır ama kimseyi göremez. Bunu fark eden kahramanımız “buradayım“ der “yukarıda” . Kız nöbet kulesindeki askeri fark eder “fazla var mı?” diye sorar. kahramanımız “elbette” diyerek bir adet kısa Winston atar. Kendi de bir tane yakar ''hayırdır?” der. “ne oldu?”.Kız başta anlatmak istemez. ''İnsan en iyi tanımadığı birine açılırmış'' düsturundan sonra bile “aşti ne tarafta?” diye sorarak ayrılma isteğini belli eder. Bunun üzerine kahramanımız “şu an yanlış tarafa yürüyorsunuz. geriye dönün ana yola çıkıp bir taksi çevirin gecenin bu saatinde yürünmez oraya kadar. Giderken büfeden bir vişne suyu alın. Kalp kırıklarının acısını dindirmez ama hafifletir. En azından bende işe yaramıştı” der. Kalbi kırık olan kız “peki, teşekkürler” dese de içten içe kalmak ve anlatmak istemektedir. “Bugün doğum günü” der ağlak bir sesle. “ efendim?” der asker. Sigarasından bir nefes daha alarak “bugün , erkek arkadaşımın doğum günüydü. bende ona sürpriz yapmak için konya’dan gelmiştim. o gazi’de okuyor ben de selçuk’ta. ilk önce beni görünce bir durakladı , ben de şaşırdığını, şok olduğunu falan sanmıştım meğer öyle değilmiş. yeni kız arkadaşından gelen hediyeyi elinde tuttuğunu anladığımda fark ettim neden durakladığını…”
“ ee yeni kız arkadaşı olduğuna göre seni sevmiyor demektir. madem seni sevmiyormuş neden ayrılmamış?” diye sorar kahramanımız.
“onu sormaya zaman kalmadı. çok kırılmıştım ancak daha kötüsü ne biliyor musun?”
“nedir?”
“ herkesin içinde sanki suçlu benmişim gibi azarladı. davetsiz misafir muamelesi yaptı. bende aldım başımı çıktım.”
Bu şekilde tanıştı kahramanımız Aslı’yla. bir süre daha sohbet ettikten sonra kahramanımız “nöbetim bitiyor. seninle konuşmak çok güzeldi” der ve cebinden çıkardığı not defterinin yaprağına bölüğün telefon numarasını yazar ve aslı’ya atar. “eğer yalnız hissedersen, her zaman arayabilirsin“ der.
Aslı fırlatılan kağıdın boş yerini yırtar ve kendi telefonunu yazarak geri fırlatır. “sen de“ der. Böyle başlarlar. Her gece telefonda dertleşmeler, gülüşmeler sırlar paylaşılır. Aslı artık Konya’dan kahramanımız için gelmeye başlamıştır. Kahramanımızın bir anı bile Aslı’yı düşünmeden geçmez. Bazen 5 nolu kulede Aslı’yla tanıştığı yerde ona şiir yazmaya çalışır. çoğunlukla hayal kurar, düğün hazırlıklarını düşünür. aslı’yla nefes alır, aslı’yla bırakır. güneş bile aslı hayatına girdikten sonra farklı doğar, farklı batar.
Kahramanımızın askerliğinin bitmesine az kalmıştır artık. o hafta sonu kahramanımızın çarşısı kilitli olduğundan bölükte kalmıştır. aslı’da kahramanımızı ziyaretçi parkında ziyaret eder. hoş geldin beş gittin girizgâhından sonra aslı ağzında ki baklayı çıkarır. “ sen çok iyisin “ der. “ hiç olmadığım kadar mutluydum seninle. başından beri hep ihtiyacım olan ilgiyi sen gösterdin. çok sevdin beni, hiç yalnız hissettirmedin.” kahramanımızın göğsüne bir taş biner. nefesi daralır. konuşma hiç de iyiye gitmiyordur sanki. bir şey diyemez. endişeli gözlerle dinlemeye devam eder. “ geçen gün umut aradı. çok özlemiş beni. unutamamış. yaptıkları için çok pişmanmış. zor zamanlar geçirmiş ama söyleyememiş bana. utanmış. hala beni çok seviyormuş. tek bana âşık olmuş hayatında ve hala öyleymiş. işin en acı tarafı ne biliyor musun? ona inanıyor olmam. bir parçam delicesine inanmak istiyor. galiba ben hala onu seviyorum.” der. “ buraya sana her şey için teşekkür etmeye ve elveda demeye geldim.” der. kahramanımız gözyaşlarını gururundan dışına değil içine akıtır. yıkılmıştır. duyduklarına inanamaz. herkes hak ettiğini yaşar derlerdi ama o bunu hak ettiğini düşünmüyordu.
Dünya gerçekten kötü bir yer. hangisi daha kötüydü? sevdiği kadar sevilmemesi mi yoksa kendinden bu kadar kolay vazgeçilmesi mi? çatallaşmış sesiyle “ elveda aslı “ der. yavaşça kalkar sandalyeden ve arkasını dönüp yürümeye başlar. her şeyi ona anlatmanın hiçbir anlamı yoktur. umut’un ona ne yaptığını anlatması , onu ne kadar sevdiğini söylemesi neyi değiştirirdi ki? aslı vicdanını rahatlatmak için arkasından onun ne kadar harika birisi olduğunu söylüyordu. onu hak etmediğini onu affetmesini istiyordu. “ ahh aslı “ diye düşündü. “ her şeyi mahvettin.”
aradan birkaç ay geçince facebook'ta bir arkadaşlık isteği görür kahramanımız. Aslı’ydı isteği gönderen. hemen kabul etti. aslı bir süre sonra mesaj gönderdi. “ nasılsın?” . harikaydı. askerlik bitmiş paşa gibi takılıyordu. aslı’ya cevap yazdı. tekrar başladılar konuşmaya.
umut aslı’yı yeniden kırmıştı. aslı’da soluğu kahramanımızın yanında almıştı ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. kahramanımız artık arkadaş olabileceğinden bile emin değildir. sadece aslı’yı merak ettiği için konuşmuştur.
aylar sonra kahramanımız aslı’nın önce evlendiğini sonra boşandığını öğrendi facebook'tan. umut aslı’nın üzerinde cinsel ihtiyaçlarını gidermiş sonra fırlatıp atmıştı. aslı’da kafaladığı ya da kafaladığını sandığı biriyle apar topar evlenmiş ve o hızla boşanmıştı.
Dedim ya efendi erkek ve p*ç erkek arasında ki savaş taraflar var oldukça devam edecek ve mağdur olan hep kızlar olacak. sonra da bunun yansıması olarak ''namus bacak arasında değildir'' den tutun da her muhabbet kaldığı yerden devam edecek. savaşın kazananını taraflar değil mağdurların belirlemesi en adil sonuç olacaktır.--
A presto amici!