- Katılım
- 1 Eylül 2019
- Mesajlar
- 92
- Tepkime puanı
- 623
- Yaş
- 31
- Şehir
- İzmir
İslam dünyası, Darwin'in görüşlerinin tartışıldığı dönemlerde yaşadığı Fasıla-i Saltanat devri nedeniyle, evrim ve yaratılış tartışmalarına ayıracak vakti olmayan, hayatta kalma mücadelesiyle uğraşan bir topluluklar bütünüydü. Bu sebeple bilimsel düşüncenin Batı'da gösterdiği büyük değişim ve dönüşüm, İslam'da pek bir yankı bulamadı. Yüzlerce yıl boyunca İslam âleminin liderliğini üstlenmiş olan Ana dolu ve Osmanlı coğrafyasında da o dönemlerde işler pek parlak değildi.
Bu topraklarda yaşayan bizler, özellikle Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren âdet olduğu üzere, Batı'dan ithal ettiğimiz bir çok kavram ve düşünceyle birlikte, din-evrim kavgasını da aldık. İslam'ın, Müslümanların ve İslam düşüncesinin bilimsel verilerle hiçbir problemi yokken, birdenbire kendimizi çoğumuzun anlamlandıramadığı bir kavganın içinde taraf olarak bulduk. Zira İslam'ın kutsal kitabı Kur'an, bilimsel bilgiler konusunda hiçbir kısıtlayıcı çerçeve koymayan, sürekli okumayı, araştırmayı, öğrenmeyi teşvik eden bir öze sahipti ve Hıristiyanlığın "bilimsel yorumlar ve sonuçlar"la yaşadığı bu tip sorunlara yabancıydık.
İslam'a göre Kur'an'da bize kendisini tanıtan Yaratıcımız, Kadir-i Mutlak'dır. Yani istediğini istediği gibi yapar, istediğini istediği gibi yaratır. Aynen insanı bir damla sıvıdan veya bir çiğnem
etten yarattığı gibi, bütün canlıları da (dilerse) "tek bir can"dan, o canı da isterse tamamen camit tabiat unsurlarından yaratabilir ve hiçbir Müslüman'ın bununla bir sorunu olamaz. Müslüman'ın işi, Allah'ın emrettiği üzere, "yaratmanın nasıl yapıldığını" anlamaya çalışmaktır. Bunun yolu ise, tabiattaki kural ve kanunları araştırmak; yani bu günkü adıyla, bilim yapmaktır.
Peki bir Müslüman "hayatı" nasıl araştırır ?
Dünya üzerindeki müthiş canlı çeşitliliğinin kaynağını anlamayı takıntı haline getirmiş bir insan düşünün; Aklınıza hemen bir bilim adamı yahut felsefeci gelmesin; herhangi bir işle ilgilenen, sizin-benim gibi sıradan bir insandan bahsediyorum.Tabiatı gözlemlemeyi seven, yaratılışın o müthiş çeşitliliğini hayretle izleyen bir insan, yaratılıştan gelen donanımı gereği, bu akıl durduran gösteriye kayıtsız kalamaz. İlk yapacağı işlerden biri kendi kendine sorular sormak olur; zira Allah'ın verdiği akıl, böyle çalışır. "Bu kadar çeşitli canlı nereden geldi? Bunlar nasıl yaratıldı? Milyonlarca türden müteşekkil, her yıl binlerce yeni türü keşfedilen bu canlılık nasıl bir şeydir?" gibi sorular tabii olarak peşi sıra gelecektir. Eğer kahramanımız inançlı bir Müslüman ise bakacağı ilk yer elbette Kur'an-ı Kerim olacaktır. Oraya baktığında, o yüce Kitabın, insanı sürekli kainata bakmaya teşvik ettiğini, "akletmeyi" öğütlediğini, daha da önemlisi "Yeryüzünde gezip dolaşın da böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın" diyerek, düşünen her insanı "yaratılışı anlamak üzere etrafına bakmaya, yeryüzünü araştırmaya" çağırdığını görür, öyle değil mi?
Bu andan sonra inanan bir insana düşen, Kur'an'ın bu açık emirlerine uyarak sistemli bir şekilde çalışmak, araştırmak ve "yaratmanın nasıl başladığını" anlamak üzere, yeryüzünü merakla incelemek olmalıdır. Yani aklın ve mantığın yolu bunu gerektirir.
Bir Müslüman hangi tarafı tutmalı ?
Bir Müslüman, böyle bir tartışmada taraf tutacaksa acaba kimin tarafını tutmalı? Doğayı gözlemleyerek açıklamaya çalışan bir adamın tarafını mı, yoksa tahrif edilmiş bir dinin ruhbanlarının tarafını mı? Soru basit.
Bu topraklarda yaşayan bizler, özellikle Osmanlı'nın son dönemi ve Cumhuriyetimizin kuruluşundan itibaren âdet olduğu üzere, Batı'dan ithal ettiğimiz bir çok kavram ve düşünceyle birlikte, din-evrim kavgasını da aldık. İslam'ın, Müslümanların ve İslam düşüncesinin bilimsel verilerle hiçbir problemi yokken, birdenbire kendimizi çoğumuzun anlamlandıramadığı bir kavganın içinde taraf olarak bulduk. Zira İslam'ın kutsal kitabı Kur'an, bilimsel bilgiler konusunda hiçbir kısıtlayıcı çerçeve koymayan, sürekli okumayı, araştırmayı, öğrenmeyi teşvik eden bir öze sahipti ve Hıristiyanlığın "bilimsel yorumlar ve sonuçlar"la yaşadığı bu tip sorunlara yabancıydık.
İslam'a göre Kur'an'da bize kendisini tanıtan Yaratıcımız, Kadir-i Mutlak'dır. Yani istediğini istediği gibi yapar, istediğini istediği gibi yaratır. Aynen insanı bir damla sıvıdan veya bir çiğnem
etten yarattığı gibi, bütün canlıları da (dilerse) "tek bir can"dan, o canı da isterse tamamen camit tabiat unsurlarından yaratabilir ve hiçbir Müslüman'ın bununla bir sorunu olamaz. Müslüman'ın işi, Allah'ın emrettiği üzere, "yaratmanın nasıl yapıldığını" anlamaya çalışmaktır. Bunun yolu ise, tabiattaki kural ve kanunları araştırmak; yani bu günkü adıyla, bilim yapmaktır.
Peki bir Müslüman "hayatı" nasıl araştırır ?
Dünya üzerindeki müthiş canlı çeşitliliğinin kaynağını anlamayı takıntı haline getirmiş bir insan düşünün; Aklınıza hemen bir bilim adamı yahut felsefeci gelmesin; herhangi bir işle ilgilenen, sizin-benim gibi sıradan bir insandan bahsediyorum.Tabiatı gözlemlemeyi seven, yaratılışın o müthiş çeşitliliğini hayretle izleyen bir insan, yaratılıştan gelen donanımı gereği, bu akıl durduran gösteriye kayıtsız kalamaz. İlk yapacağı işlerden biri kendi kendine sorular sormak olur; zira Allah'ın verdiği akıl, böyle çalışır. "Bu kadar çeşitli canlı nereden geldi? Bunlar nasıl yaratıldı? Milyonlarca türden müteşekkil, her yıl binlerce yeni türü keşfedilen bu canlılık nasıl bir şeydir?" gibi sorular tabii olarak peşi sıra gelecektir. Eğer kahramanımız inançlı bir Müslüman ise bakacağı ilk yer elbette Kur'an-ı Kerim olacaktır. Oraya baktığında, o yüce Kitabın, insanı sürekli kainata bakmaya teşvik ettiğini, "akletmeyi" öğütlediğini, daha da önemlisi "Yeryüzünde gezip dolaşın da böylelikle yaratmaya nasıl başladığına bir bakın" diyerek, düşünen her insanı "yaratılışı anlamak üzere etrafına bakmaya, yeryüzünü araştırmaya" çağırdığını görür, öyle değil mi?
Bu andan sonra inanan bir insana düşen, Kur'an'ın bu açık emirlerine uyarak sistemli bir şekilde çalışmak, araştırmak ve "yaratmanın nasıl başladığını" anlamak üzere, yeryüzünü merakla incelemek olmalıdır. Yani aklın ve mantığın yolu bunu gerektirir.
Bir Müslüman hangi tarafı tutmalı ?
Bir Müslüman, böyle bir tartışmada taraf tutacaksa acaba kimin tarafını tutmalı? Doğayı gözlemleyerek açıklamaya çalışan bir adamın tarafını mı, yoksa tahrif edilmiş bir dinin ruhbanlarının tarafını mı? Soru basit.