- Katılım
- 16 Kasım 2018
- Mesajlar
- 44
- Tepkime puanı
- 79
- Yaş
- 23
- Şehir
- Ankara
Öncelikle:
Alfa Adam Tembellik Etmez (Bölüm 1)
Geçen yazıdan beri nasılsınız dostlar?
Hayatınız 5 gün öncesine göre nasıl?
Nasıl olursa olsun, daha iyiye gitmesi için çalışalım.
Belki de kendimizi hayatımızın zor olduğu yönünde kandıranlar yine bizizdir ve yapmamız gereken düşünce şeklimizde basit değişikliklere gitmekten ibarettir, ne dersiniz?
O halde başlayalım.
Klasik bir senaryo:Alfa Adam Tembellik Etmez (Bölüm 1)
Geçen yazıdan beri nasılsınız dostlar?
Hayatınız 5 gün öncesine göre nasıl?
Nasıl olursa olsun, daha iyiye gitmesi için çalışalım.
Belki de kendimizi hayatımızın zor olduğu yönünde kandıranlar yine bizizdir ve yapmamız gereken düşünce şeklimizde basit değişikliklere gitmekten ibarettir, ne dersiniz?
O halde başlayalım.
"Saat akşam dokuz civarı. Normalde pek huyum değildir ama sırf merakımdan yarın hangi dersler var diye bakarım. İlk iki ders kimya. Bir dakika, bu kimyacı geçenlerde bir ödev vermişti, önemli bir şeydi. Ne zamandı bunun teslim tarihi? Dur not almıştım kitabın bir köşesine, bakıyorum hemen. Ayın 28'i. Bugün ayın kaçıydı? 27 mi? Hassiktir...
*************, neden şimdiye kadar yapmadım lan ben bunu? Keşke ödev verildiği gün başlasaydım ve aradan çıkarsaydım, kafam rahat ederdi ne güzel. Şimdi kim uğraşacak sabaha kadar, of ya sikeyim böyle işi. Ulan buraya yazıyorum, bundan sonra her şeyi günü gününe yapacağım, hiçbir şeyi ertelemeyeceğim. Yeter lan artık, aynı şeyi daha kaç defa yaşayacağım?"
Evet, bu senaryoya benzer durumları hepimiz hayatımızın bir yerinde yaşamışızdır. Yapmamız gereken önemli şeyler vardır, ancak ne zaman aklımıza gelse bunları yeterince önemsemez ve onun yerine zamanımızı başka şeylerle doldururuz. Zamanımız tükenmeye başladığında ise kendimize sinirleniriz, öyle sinirleniriz ki belki başkalarına etmeyeceğimiz küfürleri kendimize saydırırız. Bundan sonra sorumluluk sahibi olacağımıza dair söz veririz kendimize, ancak o söz tutulmaz. Biliyorum dostlarım, sizi gayet iyi anlıyorum.
Kendinizi neden bir kısır döngünün içinde hissediyorsunuz, hiç düşündünüz mü?
Çünkü kendinize karşı şefkatli davranmayı daha öğrenememişsiniz dostlarım. Her seferinde duyduğunuz pişmanlık içinizde agresifliği tetikledi ve kafanızın içinde sürekli kendinizi tartakladınız. Bu yüzden sürekli aynı yere döndünüz.
Lütfen kendinize karşı şefkatli olun dostlar. Bu hayatta kendinize şefkat göstermeyecekseniz kime göstereceksiniz? Daha doğrusu, kendinize şefkat gösteremiyorsanız kime gösterebilirsiniz? Kime hoşgörülü davranabilirsiniz? Kiminle iyi anlaşabilirsiniz?
Kendinize nasıl davranırsanız, diğer insanlara da öyle davranmaya eğilimli olursunuz. Bu yüzden kendinizle baş başa kaldığınızda kafanızdan neler geçtiğine, iç sesinizin neler söylediğine çok dikkat edin. Çünkü bunlar, dünyaya bakışınızı belirler. Dünyaya baktığınız pencerenin manzarası bir gecekondu mahallesine mi baksın istersiniz, yoksa gelişmiş bir 22. yüzyıl metropolünü tepeden mi görsün istersiniz?
Eğer kendinize karşı suçlayıcı bir tavır takınır, tembel olduğunuz için içinizden kendinize küfürler yağdırırsanız elde edeceğiniz tek şey daha fazla suçluluk duygusu olur. Başarısız hissedersiniz. İç dünyanızda kendinizi tartaklamanız bazen harekete geçmenizi sağlayabilir, ama bazen. Sağlıklı bir yöntem değildir bu. Bunun yerine kendinizi "hafifçe dürtmeyi", teşvik etmeyi deneyin. Ne zaman o yapılmayı bekleyen ödevinizi tamamlamak yerine bir yere rahatça yayılıp İnstagram'da takılmak size daha cazip görünürse, işte o an diyin ki, "Bu ödevi aradan çıkarırsam, sonrasında İnstagram'da istediğim kadar takılabilirim".
Ya da yazımızın önceki bölümünde incelediğimiz deneyi aklınıza getirin ve ödeve tam şu anda başlasanız ilk halledeceğiniz kısım neresi olurdu, bunu düşünün. Nasıl bir yol izleyeceğinizi kurgulayın hemen. Gideceğiniz patikayı açık seçik gördüğünüz zaman ilerlemesi çok daha kolay olacaktır.
Buna ek olarak, yapacağınız işe temiz bir kafayla başlamak ciddi bir fark oluşturur. Bir metin yazmaya çalışırken dün akşam izlediğiniz filmden sahneler canlanıyorsa gözünüzde, o iş biraz zor biter. Bu yüzden çıkın dışarı 3-5 dakika, ufak bir yürüyüş ya da koşu yapın. Veya oturun meditasyon yapın, o da olmadı yaparken sadece o işe odaklandığınız ve başka düşüncelere dalmadığınız bir şey yapın, çalıştığınız masayı temizleyin mesela ya da bekleyen bulaşıklara falan bir el atın. Size kalmış.
Sonra gelin masanın başına, ve ufak bir başlangıç yapın. Tamamını yazmaya odaklanmayın metnin. Çok küçük bir kısmını yazın. İlk cümleyi yazıp bırakın mesela, zaten başladıktan sonra devam etmek için bir istek duyacaksınız. Çünkü beyin başladığı işi bitirmek ister.
Parçalara bölün yapacağınız işi. Mesela yemek yerken çatalı batırıp hepsini birden ağzınıza sokmaya çalışmıyorsunuz, değil mi? Tam da bu sebepten aileniz, öğretmenleriniz size "günü gününe çalış" dedi vaktiyle. Böylece yapmanız gereken işin her gün çok küçük bir kısmını yapıyorsunuz sadece. Bu şekilde üşenmeniz için, ertelemeniz için bir sebep de kalmıyor. Yapacağınız şey çok az vaktinizi alıyor çünkü.
Ancak artık bizler büyüdük, hedeflerimiz de büyüdü. Bu yüzden "günü gününe çalışmak" yetmez artık. Her hafta, ulaşmak istediğiniz büyük amaç uğruna fayda sağlayacak daha küçük amaçlar koyabilirsiniz kendinize. O haftalık amaca ulaşabilmek için yapmanız gerekenleri de daha küçük parçalara bölüp günlere serpiştirebilirsiniz. Bu forumda lisede okuyan baya insan var gördüğüm kadarıyla, bu yüzden büyük ihtimalle üniversite sınavları için bir hazırlık içinde olan insan sayısı az değildir. Diyelim ki büyük amacınız bu sınavda başarı sıralamasında ilk on bin kişi arasında yerinizi almak. Buna yarar sağlayacak daha küçük amacınız ise zorlandığınız bir matematik konusunda 70 tane zor soru çözmek olsun mesela önümüzdeki hafta. Her gün on tane zor sorunun içinden geçerek haftanın sonunda 70 tane zor soruyu devirmiş olmanın size nasıl hissettireceğini düşünün. Muhtemelen bu konuda kendinize güveniniz artacak, götünüz havalara kalkacak. Aman diyim. Kendinize güvenmeniz harika bir şey ama o götü lütfen yere yakın tutun. Ne demişler, götü yere yakın olandan korkacaksın.
Başarılı insanların ortak bir özelliği vardır dostlar, her sabah uyanır uyanmaz yerine getirdikleri basit bir rutin vardır. Bu rutin güne güzel bir başlangıç yaparak verimli bir güne hazırlık yapmalarını sağlar. Bizler de bunu örnek alabiliriz. Rutininiz tamamen size özeldir, kalkıp şimdi size ne yapacağınızı yazamam. Kimi sabahları duş almayı sever, bu ona enerji verir ve bunu yapmadığı günler bir eksiklik hisseder. Kimi ise bundan nefret eder ve bunun güne hızlı bir başlangıç yapmayı engellediğini, bir zaman kaybı olduğunu düşünür. Bu yüzden duşunu akşam alır. Bundan dolayı sizin için ideal olan sabah rutinini bulana kadar farklı denemeler yapmak zorunda kalabilirsiniz. Ama genel olarak yapmanız gerekenler size mutluluk veren şeylerdir. Sabah müzik dinlemek mi sizi mutlu ediyor, en sevdiğiniz müziği dinleyerek başlayın güne. Sabahları hızlı bir egzersiz yapmak size enerji veriyor ve testosteron seviyenizi havalara mı uçuruyor, yapın. Ama sonra duş almayı unutmayın tabi, kokarsınız.
Sabah rutininize günlük hedeflerinizden tadımlık bir parça eklemek de sizi motive etmesi ve güne güzel bir başlangıç yapmanız açısından iyi bir yoldur. Mesela günlük 10 tane zor matematik sorusu demiştik; sabah kalktınız, elinizi yüzünüzü yıkayıp dişinizi fırçaladınız derken artık ayıldığınızı hissettiğinizde bir tane soruyu çözüverin. Günün başında birkaç dakikanızı ayırarak elde ettiğiniz bu küçük zafer sayesinde günün geri kalanında daha fazlasını yapmak için de daha istekli olacaksınız ve böylece daha odaklanmış, daha pratik bir kafa yapısına sahip olacaksınız. Ayrıca sabah saatleri bunun gibi bilişsel aktiviteler için en güzel saatlerdir belki de, bu saatlerin de hakkını vermiş olursunuz.
Ayrıca şunu unutmayın; bir işi yaparken etrafınızda o işten kaçmanız için sizi uyaran ne kadar zımbırtı varsa kurtulun onlardan. Sorun kendinize: "Benim dikkatimi ne dağıtıyor?" diye. Bu benim için telefonumdur mesela. Boş vaktim olduğunda gelen e-postalara falan göz atarım, hop oradan Quora'dan gelen bir e-postaya daldım mı rahat bir yarım saat okurum insanlar neler yazmış diye. Bunu engellemek için telefonu sessize alıp evdeki en uzak odaya koyarım, kafam rahat. İkide bir gelen bildirimler yok, arayan soran rahatsız edemiyor, dikkatimi mıknatıs gibi çeken tüm o saçmalıklar bir süreliğine dünyamdan çıkıyor. Arayan ya da mesaj atan olursa işim bitince dönüyorum artık, sürekli telefonun başında hazır olda bekleyecek halimiz yok sonuçta.
Evet, bu şekilde işimizi yaparken tamamiyle odaklanmış olmamız, kendimizi o işe vermemiz de kolaylaşıyor. Ama kabul edelim, insanız biz, robot değiliz. Öyle saatlerce ara vermeden çalışamayız. Gerçi hoş robotların bile arada dinlendirilmesi gerekiyor ki anakartı yakmasınlar Yaptığımız işe ne zaman ara vereceğimizi bilmemiz, ne kadar uzun süre çalıştığımızdan çok daha önemlidir. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur. Sağlam vücut da yeterince dinlenmiş vücuttur. Sağlam kafa da aynı şekilde. Kısacası sağlam kafa dingin kafadır. O muhteşem beyin kıvrımlarınızın dinlenmesine izin vermezseniz, onlardan verim de bekleyemezsiniz, çalışırken uyur kalırsınız sonra. Özellikle pek çalışma alışkanlığı olmayan bir insansanız birden gaza gelip uzun saatler çalışmak saman alevi gibi bir etki yapar, birdenbire parlar ve söner. Bu yüzden başta kolay modda takılın, mesela diyin ki "20 dakika kadar çalışırım, sonra 5-10 dakika tembellik yapabilirim".
Çalışacağınız saatleri bu şekilde parçalara ayırdığınızda artık gözünüzü o kadar da korkutmaz. Ayrıca böyle dinlenme molaları ve dozunda tembellik ile enerjinizi daha uzun süre korursunuz, daha hevesli olursunuz ve ortaya daha iyi bir iş çıkarırsınız. Bu tembellik zamanlarını nasıl değerlendireceğiniz ise tamamen size kalmış. İsterseniz sosyal medyada takılırsınız, isterseniz bir oyun açar onu oynarsınız, isterseniz de basitçe gözünüzü kapatıp rahatlarsınız. Yakınınızda bir park ya da benzeri bir yer varsa orada kısa bir yürüyüşe çıkmak da güzel bir fikir olabilir.
Bu çalışma düzenine alıştıktan sonra yavaş yavaş çalışma sürenizi artırabilirsiniz, zamanla kendiniz artırmak isteyeceksiniz zaten çünkü artık size az gelmeye başlayacak. Önce 20'den 30 dakikaya çıkarırsınız çalışma sürenizi, molanız yine 10 dakikayı aşmayacak şekilde olur. Sonra 40 dakika çalışma süresine çıkarsınız, 10-15 dakika mola verirsiniz. 40 dakikadan fazla süre aralıksız çalışmanızı pek önermem, çünkü beyniniz 45. ya da 50. dakikadan itibaren artık başka şeylere odaklanmak istiyor ve devam etseniz bile yaptığınız çalışmadan pek bir şey anlamıyorsunuz. Bu yüzden bazen hocaların iki ya da üç ders saatini birleştirerek yaptığı "blok dersler" saçmalıktan ibarettir mesela. Görünürde teneffüsten feragat ederek daha kısa sürede daha çok konu işlenmiş gibi görünür, ama o öğrencilerin kafasında ilk saatten sonrası hayal meyal bir şekildedir, sağlam oturmaz.
Bu yüzden dostlarım, hırpalamayın kendinizi. Rahat olun. İşleri boşuna olduğundan daha karmaşık hale getirmeye gerek olmadığını göreceksiniz.
Kendinize şefkatli davranmaya özen gösterin, ama işi abartıp Pollyanna olmaya kalkmayın tabi. Öz eleştiri yapacaksınız sürekli, ama bunu da abartıp kendinizi tartaklamayacaksınız. Yaptığınız şeylerin dozunu ne kadar iyi ayarlarsanız, mükemmelliğe o kadar yaklaşırsınız. Ama mükemmelliğe ulaşamayacağınızın da bilincinde olmalısınız. Sadece olabildiğince yaklaşmaya gayret gösterin.
Ertelemenin sebeplerinden biri de budur; mükemmellik takıntısı. Buna da sonraki bölümde değineceğiz.
Şefkatle kalın dostlarım.