Alfaloji Forum

Sitemizde şu anda bakım yapılmaktadır. Üyelik istekleri ve konular bakım sonrasında onaylanacaktır.

Siyasal İslam Nedir ?

Kuşçubaşı

Blog Yazarı
Yönetici
Süper Moderatör
Katılım
9 Nisan 2018
Mesajlar
361
Tepkime puanı
3,201
Şehir
Antalya
Siyasal İslam, son dönemde ülkemizde de oldukça popüler bir akım haline gelmiş olan ve bir politik-ideolojik harekettir.

Amacı, sosyal-siyasi ve hukuki hayatta İslamın kendilerince belirledikleri kaidelerini uygulamaktır.

Siyasal İslam'ın tarihi İslam peygamberi Hazreti Muhammed'den sonrasına kadar uzanır. Peyamberin ölümünden sonra müslümanların "şimdi başımıza kim geçecek ?" sorusunu yöneltmeleri ve böylece halifelik kurumunu oluşturmaları ile başlar. Buna göre, peygamberden sonra başlarında İslam ümmetini yönetecek bir lidere ihtiyaç vardır ve bu kişiye de "halife" denir.

İlk halife Ebubekir'in seçilmesi konusunda neredeyse ihtilaf yok gibidir, fakat Ebubekir'den sonra gelen Ömer bin Hattab ve ardından gelen Osman bin Affan ile birlikte İslamın siyasi arenasında bu kararlara karşı sesler yükselmeye başlar. Bu karşıt sesler, Hazreti Muhammed'e kan bağı dolayısı ile daha yakın olan Ali bin Ebu Talib'in halife olması gerektiğini savunanlara aittir. Bu tartışma, Osman bin Affan'ın halife seçilmesi ile birlikte büyük bir şekilde artmaya ve Ali bin Ebu Talib'in halifeliği dönemindeki olaylar ve ardından öldürülmesiyle birlikte ufak çaplı bir krize kadar yol açar.

Fakat esas kriz, dönemin Şam valisi Muaviye bin Ebu Süfyan'ın Ali'nin halifeliğini kabul etmemesi, ve hatta Osman'ın öldürülmesinde payı olduğu suçlaması ile başlar. Fakat burada Muaviye'nin esas amacı, Osman ile kan bağı olduğu için Osman'dan sonra halifeliğin kendisine geçmesidir. Bu yüzden Ali'nin halife olmasını kabul edemez ve böylelikle ilk ciddi ayrılıklar baş gösterir.

Tabi ilerleyen vakitlerde Ali Hariciler denilen bir mezhep tarafından suikast ile öldürülür, bu sefer Ali'nin oğlu Hasan halifeliği devralmak ister ve Muaviye buna fırsat vermemek için ordu ile Hasan'ın üzerine yürür ve onu halifelik iddiasından geri çekilmeye zorlar. Akabinde ise kendini halife ilan eder ve Emevi Handanlığı böylece kurulmuş olur.

Muaviye'nin halifelik döneminden sonra ise başa oğlu Yezid geçer. İşte asıl olay burada kopmaya başlar çünkü Ali'nin bir oğlu daha vardır; Hüseyin. Ve bu oğlu da tıpkı Hasan gibi dönemin halkı tarafından halife olması istendiği için harekete geçer ve bunun haberini alan Yezid ordusu ile Hüseyin, ailesi ve arkadaşlarından oluşan kervanı baskına uğratır ve Hüseyin de dahil olmak üzere herkesi öldürür.

İşte bu noktadan sonra kıyamet kopar ve İslam dünyası büyük bir bölünme yaşar.


Bir tarafta Ali tarafını tutanlar, öteki tarafta ise Emevi tarafını tutanlar vardır. Elbette ki burada kimseyi suçlayacak değiliz.

O dönemin baskın gücü Emeviler oldukları için, ve bu Emeviler Arap olmayan toplumlara "ikinci sınıf müslüman" etiketi yapıştrdıkları için müslüman ama Arap olmayan toplumlar Ali taraftarı olan bu siyasi akıma daha sıcak bakmışlar ve böylelikle bugün İran bölgesi ve Türklerin çoğunluğu Ali taraftarı olan mezhepleri seçmişlerdir.

Türkler, çoğunluk itibari ile Ali taraftarı olan bir toplumdur. Fakat Anadolu Türkleri, yani bizler, Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail çekişmesinde Yavuz Sultan Selim'in politikalarından dolayı zamanla Ali taraftarı olan Alevilik, Bektaşilik gibi mezheplerden Sünnilik gibi mezheplere geçmişizdir.

İşte, Siyasal İslam hareketi de bu kökenden gelmektedir. İki tarafın da, çok eskiye dayanan bir siyasi mücadelesi, bugün içinde yaşadıkları devleti de bu siyasi mücadele çerçevesinde şekillendirmeye çalışır. Mesela İran'daki mollalar bunu başarmış ve İran'ı Ali taraftarı bir Siyasal İslam çerçevesinde yönetir hale gelmişlerdir. Ülkemizde ise Ali taraftarlarından ziyade, diğer kutbun yani kendilerine "Ehl-i Sünnet" diyen grubun çoğunlukla bu eyleme giriştiğini görebiliyoruz. Bilhassa, tarikatlar-cemaatler ve bunların devletin içerisine sızmış olan takipçileri tarafından Siyasal İslam mücadelesi 1400 sene öncesinden beridir kaldığı yerden devam ediyor.

Bu da, ABD'nin tıpkı demokrasi getirdiği(!) diğer ülkelerde de yaptığı gibi, Sovyetlere karşı müslüman toplumlarda Siyasal İslam'ı yeniden ortaya çıkartmasından kaynaklanıyor. Bu oluşumlar Sovyetler yıkıldıktan sonra bu sefer de kendi devletlerinin içerisindeki aydın insanları düşman ilan etmişlerdir.

Fakat unutmayınız ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti laik, demokrat bir cumhuriyettir. İsteyen istediği dine inanmak ve başkasının hakkını taciz etmediği müddetçe istediği gibi yaşamak hakkına sahiptir. Artık ülkemizde Ali Taraftarı- Emevi Taraftarı kavgası yoktur. Artık ülkemizde hür, demokrat ve aydın olan insanlar ile Siyasal İslamcıların kavgası vardır. Ve bizler, eğer ki Atatürk'ün ve onun silah arkadaşlarının kurucu değerlerini korumak istiyorsak, öncelikle ülkemizin temelini hedef alan bu tehlikeli ideolojiyi bilmek ve buna karşı ilimde ve bilimde mücadele etmek zorundayız.

Siyasal İslam'ı ve onun kökenini genel çerçevede biraz da olsa anlatabilmişimdir umarım. Bir sonraki Genel Kültür başlığında bu konunun daha derinlerine inebiliriz.

Şimdilik kendinize iyi bakın.

İYİ FORUMLAR!
 
Son düzenleme:
Ellerine sağlık dostum, ağır kelimeler kullanmadan herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmışsın.
 
Ellerine sağlık dostum, ağır kelimeler kullanmadan herkesin anlayabileceği bir şekilde anlatmışsın.
Siyasal İslam, son dönemde ülkemizde de oldukça popüler bir akım haline gelmiş olan ve bir politik-ideolojik harekettir.

Amacı, sosyal-siyasi ve hukuki hayatta İslamın kendilerince belirledikleri kaidelerini uygulamaktır.

Siyasal İslam'ın tarihi İslam peygamberi Hazreti Muhammed'den sonrasına kadar uzanır. Peyamberin ölümünden sonra müslümanların "şimdi başımıza kim geçecek ?" sorusunu yöneltmeleri ve böylece halifelik kurumunu oluşturmaları ile başlar. Buna göre, peygamberden sonra başlarında İslam ümmetini yönetecek bir lidere ihtiyaç vardır ve bu kişiye de "halife" denir.

İlk halife Ebubekir'in seçilmesi konusunda neredeyse ihtilaf yok gibidir, fakat Ebubekir'den sonra gelen Ömer bin Hattab ve ardından gelen Osman bin Affan ile birlikte İslamın siyasi arenasında bu kararlara karşı sesler yükselmeye başlar. Bu karşıt sesler, Hazreti Muhammed'e kan bağı dolayısı ile daha yakın olan Ali bin Ebu Talib'in halife olması gerektiğini savunanlara aittir. Bu tartışma, Osman bin Affan'ın halife seçilmesi ile birlikte büyük bir şekilde artmaya ve Ali bin Ebu Talib'in halifeliği dönemindeki olaylar ve ardından öldürülmesiyle birlikte ufak çaplı bir krize kadar yol açar.

Fakat esas kriz, dönemin Şam valisi Muaviye bin Ebu Süfyan'ın Ali'nin halifeliğini kabul etmemesi, ve hatta Osman'ın öldürülmesinde payı olduğu suçlaması ile başlar. Fakat burada Muaviye'nin esas amacı, Osman ile kan bağı olduğu için Osman'dan sonra halifeliğin kendisine geçmesidir. Bu yüzden Ali'nin halife olmasını kabul edemez ve böylelikle ilk ciddi ayrılıklar baş gösterir.

Tabi ilerleyen vakitlerde Ali Hariciler denilen bir mezhep tarafından suikast ile öldürülür, bu sefer Ali'nin oğlu Hasan halifeliği devralmak ister ve Muaviye buna fırsat vermemek için ordu ile Hasan'ın üzerine yürür ve onu halifelik iddiasından geri çekilmeye zorlar. Akabinde ise kendini halife ilan eder ve Emevi Handanlığı böylece kurulmuş olur.

Muaviye'nin halifelik döneminden sonra ise başa oğlu Yezid geçer. İşte asıl olay burada kopmaya başlar çünkü Ali'nin bir oğlu daha vardır; Hüseyin. Ve bu oğlu da tıpkı Hasan gibi dönemin halkı tarafından halife olması istendiği için harekete geçer ve bunun haberini alan Yezid ordusu ile Hüseyin, ailesi ve arkadaşlarından oluşan kervanı baskına uğratır ve Hüseyin de dahil olmak üzere herkesi öldürür.

İşte bu noktadan sonra kıyamet kopar ve İslam dünyası büyük bir bölünme yaşar.


Bir tarafta Ali tarafını tutanlar, öteki tarafta ise Emevi tarafını tutanlar vardır. Elbette ki burada kimseyi suçlayacak değiliz.

O dönemin baskın gücü Emeviler oldukları için, ve bu Emeviler Arap olmayan toplumlara "ikinci sınıf müslüman" etiketi yapıştrdıkları için müslüman ama Arap olmayan toplumlar Ali taraftarı olan bu siyasi akıma daha sıcak bakmışlar ve böylelikle bugün İran bölgesi ve Türklerin çoğunluğu Ali taraftarı olan mezhepleri seçmişlerdir.

Türkler, çoğunluk itibari ile Ali taraftarı olan bir toplumdur. Fakat Anadolu Türkleri, yani bizler, Yavuz Sultan Selim-Şah İsmail çekişmesinde Yavuz Sultan Selim'in politikalarından dolayı zamanla Ali taraftarı olan Alevilik, Bektaşilik gibi mezheplerden Sünnilik gibi mezheplere geçmişizdir.

İşte, Siyasal İslam hareketi de bu kökenden gelmektedir. İki tarafın da, çok eskiye dayanan bir siyasi mücadelesi, bugün içinde yaşadıkları devleti de bu siyasi mücadele çerçevesinde şekillendirmeye çalışır. Mesela İran'daki mollalar bunu başarmış ve İran'ı Ali taraftarı bir Siyasal İslam çerçevesinde yönetir hale gelmişlerdir. Ülkemizde ise Ali taraftarlarından ziyade, diğer kutbun yani kendilerine "Ehl-i Sünnet" diyen grubun çoğunlukla bu eyleme giriştiğini görebiliyoruz. Bilhassa, tarikatlar-cemaatler ve bunların devletin içerisine sızmış olan takipçileri tarafından Siyasal İslam mücadelesi 1400 sene öncesinden beridir kaldığı yerden devam ediyor.

Bu da, ABD'nin tıpkı demokrasi getirdiği(!) diğer ülkelerde de yaptığı gibi, Sovyetlere karşı müslüman toplumlarda Siyasal İslam'ı yeniden ortaya çıkartmasından kaynaklanıyor. Bu oluşumlar Sovyetler yıkıldıktan sonra bu sefer de kendi devletlerinin içerisindeki aydın insanları düşman ilan etmişlerdir.

Fakat unutmayınız ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti laik, demokrat bir cumhuriyettir. İsteyen istediği dine inanmak ve başkasının hakkını taciz etmediği müddetçe istediği gibi yaşamak hakkına sahiptir. Artık ülkemizde Ali Taraftarı- Emevi Taraftarı kavgası yoktur. Artık ülkemizde hür, demokrat ve aydın olan insanlar ile Siyasal İslamcıların kavgası vardır. Ve bizler, eğer ki Atatürk'ün ve onun silah arkadaşlarının kurucu değerlerini korumak istiyorsak, öncelikle ülkemizin temelini hedef alan bu tehlikeli ideolojiyi bilmek ve buna karşı ilimde ve bilimde mücadele etmek zorundayız.

Siyasal İslam'ı ve onun kökenini genel çerçevede biraz da olsa anlatabilmişimdir umarım. Bir sonraki Genel Kültür başlığında bu konunun daha derinlerine inebiliriz.

Şimdilik kendinize iyi bakın.

İYİ FORUMLAR!
Arkadaşlar, aslında bakıldığı zaman İslam devrimci bir harekettir ve Marx'in "ilkel proleterya" demesine atıf yaparak "ilkel anarşistler" denebilir. Çünkü içinde anarşizmin en temel özetleri vardır:Eyleme geçmek,bütün otoriteleri reddetme(Arabistan Yarımadasında olan bütün otoriteler) ve devletsiz toplum.

Geçmişteki İslami çevrelerde olan Sovyet hayranı,antikolonyalist ve antiemperyalist bir bakış açısı vardır, bunun örnekleri Misir'daki Ezher Üniversitesi'in saygın hocalarının 1956 yılında yayınladığı Süveyş fetvasından tütün Denizli Müftüsünun 1920'deki fetvasına, Musa Sadr'in Lübnan'da kurduğu Hareket-ul Mahrumin oluşumundan Metin Yüksel ve Hareket-Ülke dergilerinin eksenine kadar çeşitli örnekler ile mevcuttur

Ancak bu durum ABD'nin Yeşil Kuşak planı ile değişti:Hedef ülkelerde İslami olan ve olmayan bilinçli proleterya oluşumu engellendi, neoliberal politikalar uygulandı,Filistin'de Hamas ulusal kurtuluş mücadelesini böldü, Türkiye'deki orta-ust sınıfı paramparça ettiler ve de İslamo-burjuva tipini kafamızda vura vura yerleştirdiler (2007den beri gelen ucuz dolarların nereye harcandığını Ankara Çukurambar ve İstanbul Başakşehir semtlerinde yarım saat gezerek görebilirsiniz)

Peki ne yapmalıyız Türkiye'nin ve de tüm Turan coğrafyasının çocukları olarak? ABD ve İngiltereye karşı Türklüğü ve Anadolu özelinde Melami-Bektasi-Aleviligi bir panzehir olarak kullanmalı ve durmadan çalışmalıyız!O entelektüel sınıfı bizzat oluşturup halka inmeliyiz:milliyetçi,sol,laik ve de ABD-İngiltere eksenine bir hareket kurabiliriz.Bunu Hizbullah Lübnan'da, Sun-yat Sen ve Kang Youwei Çin'de,Bolivar tüm Güney Amerika'da, Atatürk ve Resulzade ise Batı Türkistan'da basardi,bu adamlarin şartları bizden zordu ama çelikten imal edilmiş iradeleri ve akılcı yöntemleri ile aydınlığın karanlığa karşı zaferinde yol gösterici oldular.Bu adamların kanını yerde bırakmayın,bunun vebalini hem gelecek hem de geçmiş nesiller sorgular.


Yurtdışında olan arkadaşlarımıza sesleniyorum,gidin Türkleri bulunduğunuz ulkede kayırıp üst düzey işler verin ve yardım ettiklerinizden tek şart isteyin: başka bir Türk'ün elinden tutmasi,onu yeteneği ve liyakati düzeyinde kayırmasi ve de Turan için lobicilik faaliyetleri yapmasi

Bilimsel çalışmalar yapıp dünyayı yerinden oynatabiliriz.Butun batılı emperyalist çocuklara karşı dezavantajlarımiz çok fazla, kabul.Ama bizi pes etttiremezler çünkü biz Türk'uz, herşeyi basarabiliriz
.
 
Arkadaşlar, aslında bakıldığı zaman İslam devrimci bir harekettir ve Marx'in "ilkel proleterya" demesine atıf yaparak "ilkel anarşistler" denebilir. Çünkü içinde anarşizmin en temel özetleri vardır:Eyleme geçmek,bütün otoriteleri reddetme(Arabistan Yarımadasında olan bütün otoriteler) ve devletsiz toplum.

Geçmişteki İslami çevrelerde olan Sovyet hayranı,antikolonyalist ve antiemperyalist bir bakış açısı vardır, bunun örnekleri Misir'daki Ezher Üniversitesi'in saygın hocalarının 1956 yılında yayınladığı Süveyş fetvasından tütün Denizli Müftüsünun 1920'deki fetvasına, Musa Sadr'in Lübnan'da kurduğu Hareket-ul Mahrumin oluşumundan Metin Yüksel ve Hareket-Ülke dergilerinin eksenine kadar çeşitli örnekler ile mevcuttur

Ancak bu durum ABD'nin Yeşil Kuşak planı ile değişti:Hedef ülkelerde İslami olan ve olmayan bilinçli proleterya oluşumu engellendi, neoliberal politikalar uygulandı,Filistin'de Hamas ulusal kurtuluş mücadelesini böldü, Türkiye'deki orta-ust sınıfı paramparça ettiler ve de İslamo-burjuva tipini kafamızda vura vura yerleştirdiler (2007den beri gelen ucuz dolarların nereye harcandığını Ankara Çukurambar ve İstanbul Başakşehir semtlerinde yarım saat gezerek görebilirsiniz)

Peki ne yapmalıyız Türkiye'nin ve de tüm Turan coğrafyasının çocukları olarak? ABD ve İngiltereye karşı Türklüğü ve Anadolu özelinde Melami-Bektasi-Aleviligi bir panzehir olarak kullanmalı ve durmadan çalışmalıyız!O entelektüel sınıfı bizzat oluşturup halka inmeliyiz:milliyetçi,sol,laik ve de ABD-İngiltere eksenine bir hareket kurabiliriz.Bunu Hizbullah Lübnan'da, Sun-yat Sen ve Kang Youwei Çin'de,Bolivar tüm Güney Amerika'da, Atatürk ve Resulzade ise Batı Türkistan'da basardi,bu adamlarin şartları bizden zordu ama çelikten imal edilmiş iradeleri ve akılcı yöntemleri ile aydınlığın karanlığa karşı zaferinde yol gösterici oldular.Bu adamların kanını yerde bırakmayın,bunun vebalini hem gelecek hem de geçmiş nesiller sorgular.


Yurtdışında olan arkadaşlarımıza sesleniyorum,gidin Türkleri bulunduğunuz ulkede kayırıp üst düzey işler verin ve yardım ettiklerinizden tek şart isteyin: başka bir Türk'ün elinden tutmasi,onu yeteneği ve liyakati düzeyinde kayırmasi ve de Turan için lobicilik faaliyetleri yapmasi

Bilimsel çalışmalar yapıp dünyayı yerinden oynatabiliriz.Butun batılı emperyalist çocuklara karşı dezavantajlarımiz çok fazla, kabul.Ama bizi pes etttiremezler çünkü biz Türk'uz, herşeyi basarabiliriz
.



İslam, devletsiz bir toplumu hedeflemez; devlet, ideal İslami düzende, özellikle ekonomik hayatta aktif biçimde denetleyici ve düzenleyici rolüyle yer alır. İslami düşünce açısından devlet sorunu, bildiğim kadarıyla, devletin, şeriatın basit bir uygulayıcısı mı olacağı yoksa kendi kanunlarını da yapabilir bir konumda yer alıp almayacağına dair, ilginç bir meseledir.

Sovyet hayranlığı düzeyine varmasa dahi bir sosyalizm/sol sempatisi, belirli İslamcı çevrelerde rastlanan bir eğilimdi; ancak bunların toplam İslamcı hareketler içindeki yeri fazla büyük değildir. İran'da Ali Şeriati, Türkiye'de Antikapitalist Müslümanlar, Arap dünyasındaki Yeşil Sosyalizm-İslam sosyalizmi deneyimleri, Siyasal İslam'ın uç yorumları olarak görülmüştür. Sovyetler Birliği'ne karşı ABD ve Batı, en azından Türkiye özelinde, bir tür ehven-i şerdi. Necip Fazıl, Mehmet Şevki Eygi, Said Nursi gibi İslamcı isimlerin bu konu hakkında yazıları mevcuttur.
 
İslam, devletsiz bir toplumu hedeflemez; devlet, ideal İslami düzende, özellikle ekonomik hayatta aktif biçimde denetleyici ve düzenleyici rolüyle yer alır. İslami düşünce açısından devlet sorunu, bildiğim kadarıyla, devletin, şeriatın basit bir uygulayıcısı mı olacağı yoksa kendi kanunlarını da yapabilir bir konumda yer alıp almayacağına dair, ilginç bir meseledir.

Sovyet hayranlığı düzeyine varmasa dahi bir sosyalizm/sol sempatisi, belirli İslamcı çevrelerde rastlanan bir eğilimdi; ancak bunların toplam İslamcı hareketler içindeki yeri fazla büyük değildir. İran'da Ali Şeriati, Türkiye'de Antikapitalist Müslümanlar, Arap dünyasındaki Yeşil Sosyalizm-İslam sosyalizmi deneyimleri, Siyasal İslam'ın uç yorumları olarak görülmüştür. Sovyetler Birliği'ne karşı ABD ve Batı, en azından Türkiye özelinde, bir tür ehven-i şerdi. Necip Fazıl, Mehmet Şevki Eygi, Said Nursi gibi İslamcı isimlerin bu konu hakkında yazıları mevcuttur.
Doğru diyorsunuz ancak İslam'ın ilk tebliğ yıllarında bakıldığı zaman kâfirlere ait bir devlet duzeni vardı ve bunun yıkılması amaç idi.

Belli bir sempatiden daha fazlası var idi İslami entellektueller ve Sovyetler arasında.Yesil Sosyalizm ve anti kapitalist-Şii-komunist ve ulusçu deneyimler ABD tarafından bizzat taşeron olmadan parçalandı.Bunu da kabul etmek zorundayiz
 
shape1
shape2
shape3
shape4
shape7
shape8
Üst