- Katılım
- 8 Aralık 2019
- Mesajlar
- 1
- Tepkime puanı
- 5
- Yaş
- 24
- Şehir
- Ankara
Merhaba Alfaloji. Yaklaşık yarım senelik bir forum takipçisiyim ve üye olmak bugünlerde karar verdiğim bir şey. Ve ilk makalem adalet hakkında olacak, çünkü adalet hakkında 1-2 kelamım var. Bir nevi bazı yazılarım karalama defteri gibi olacak.
Adalet TDK'ye göre
"hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk."
"adil olma durumu."
Anlamına gelmektedir. Ben tabii ki işin hukuki yönünü bir tarafa bırakarak işin daha toplumsal, çevresel yönlerini ele alacağım.
İnsanlar doğacağı aileyi, ülkeyi ya da coğrafyayı seçemezler, hayatın ilk adaletsizliği burada tadarsın. Çünkü "O" çocuk, varlıklı, zengin bir ailede doğma şansına erişiyor. Ya ailesindeki bireylerin iyi bir meslekleri vardır (doktor,avukat gibi prestiji olan meslekler) ya da iyi kazanan bir iş yerleri oluyor. "O" çocuğun bir dediklerini iki etmezler, en iyi eğitimi alırlar, en iyi yetenekleri edinirler, en iyi sosyal çevreyi edinir. Sosyal çevresi sayesinde edindiği çevre onu iyi yerlere götürür zirveye "kapak" atarlar. Tabii ki hayatından dert tasa eksik olmaz, biraz kafa dinlemek için ise Bahamalar'a tatile gidebilir başta belirttiğim gibi onun için coğrafya değiştirebilmek kolay bir eylem.
Peki ya biz? Fight Club'taki Tyler'ın bir sözü vardı. "Bizler Tanrının sevmediği çocuklarıyız" diye, tam olarak bu işte. Ailenin mesleği önemli değil, orta gelirli ya da daha düşük bir gelir seviyesinde doğuyoruz, sıradan hayatlar yaşıyoruz, ve sıradan bir mezara gidip hayatımızı "next,next finish" biçiminde bitiriyoruz. İlk baştaki "O" çocuğun imkanlarının 1/10'nuna bile sahip değiliz. Biz de bir şekilde yükselme arzusu güdüyoruz hatta bunun için köpek gibi uğraşıyoruz, bu yükselme esnasında yukarıya çıkmak için tırnaklarımızı kazıyoruz ama yine "o" çocuk tırnaklarını duvara bile deydirmiyor.
Evet, daha iyi koşullara sahip olamamak adalet duygusunu daha derinden hissettirmiş olabilir. Ama buna karşı ne yapabilirsin?
HİÇBİR ŞEY!
Bunu direkt böyle duymak belki kötü hissetirir ama gerçek gerçekten böyle. Bu yüzden La Fontaine, "Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez." diye bir şey söylemiş. Şartlar hiçbir zaman eşit olmasa bile bir şekilde eşit duruma gelesiye kadar, canın pahasına mücadele etmek zorundayız. Eşitlik-adalet arzulayamazsın, zayıf bir insan isen bunları arzularsın fakat güçlüysen bunları TAKMAZSIN. Evet bu "düzeni" değiştirmek için yapabileceğin hiçbir şey yok. Tek yapabileceğin kendini zirveye çıkarmak, bunun için bu yolda savaşmak.
Adalet TDK'ye göre
"hak ve hukuka uygunluk; hak ve hukuku gözetme ve yerine getirme; doğruluk."
"adil olma durumu."
Anlamına gelmektedir. Ben tabii ki işin hukuki yönünü bir tarafa bırakarak işin daha toplumsal, çevresel yönlerini ele alacağım.
İnsanlar doğacağı aileyi, ülkeyi ya da coğrafyayı seçemezler, hayatın ilk adaletsizliği burada tadarsın. Çünkü "O" çocuk, varlıklı, zengin bir ailede doğma şansına erişiyor. Ya ailesindeki bireylerin iyi bir meslekleri vardır (doktor,avukat gibi prestiji olan meslekler) ya da iyi kazanan bir iş yerleri oluyor. "O" çocuğun bir dediklerini iki etmezler, en iyi eğitimi alırlar, en iyi yetenekleri edinirler, en iyi sosyal çevreyi edinir. Sosyal çevresi sayesinde edindiği çevre onu iyi yerlere götürür zirveye "kapak" atarlar. Tabii ki hayatından dert tasa eksik olmaz, biraz kafa dinlemek için ise Bahamalar'a tatile gidebilir başta belirttiğim gibi onun için coğrafya değiştirebilmek kolay bir eylem.
Peki ya biz? Fight Club'taki Tyler'ın bir sözü vardı. "Bizler Tanrının sevmediği çocuklarıyız" diye, tam olarak bu işte. Ailenin mesleği önemli değil, orta gelirli ya da daha düşük bir gelir seviyesinde doğuyoruz, sıradan hayatlar yaşıyoruz, ve sıradan bir mezara gidip hayatımızı "next,next finish" biçiminde bitiriyoruz. İlk baştaki "O" çocuğun imkanlarının 1/10'nuna bile sahip değiliz. Biz de bir şekilde yükselme arzusu güdüyoruz hatta bunun için köpek gibi uğraşıyoruz, bu yükselme esnasında yukarıya çıkmak için tırnaklarımızı kazıyoruz ama yine "o" çocuk tırnaklarını duvara bile deydirmiyor.
Evet, daha iyi koşullara sahip olamamak adalet duygusunu daha derinden hissettirmiş olabilir. Ama buna karşı ne yapabilirsin?
HİÇBİR ŞEY!
Bunu direkt böyle duymak belki kötü hissetirir ama gerçek gerçekten böyle. Bu yüzden La Fontaine, "Hiçbir zafere çiçekli yollardan gidilmez." diye bir şey söylemiş. Şartlar hiçbir zaman eşit olmasa bile bir şekilde eşit duruma gelesiye kadar, canın pahasına mücadele etmek zorundayız. Eşitlik-adalet arzulayamazsın, zayıf bir insan isen bunları arzularsın fakat güçlüysen bunları TAKMAZSIN. Evet bu "düzeni" değiştirmek için yapabileceğin hiçbir şey yok. Tek yapabileceğin kendini zirveye çıkarmak, bunun için bu yolda savaşmak.